TeatrOrfeo - La biblioteca di babele
Bir samimi çağrı ki demeyin gitsin! Bu arada "Multimedia" için "Çoklubasın" kullanımı da dikkatimi çekti...
Buyrun:
"Italya'nin Torino kenti tiyatro ve kültürlerarasi iletisim derneklerinden Teatro Orfeo, "La Biblioteca di Babele" (Babil Kütüphanesi) adli ana dilde edebiyat ve çoklubasin(multimedya) yarismasinin ikinci sürümünü baslatiyor. Sen de katil! Eger ana dilinde amatörce film veya müzik yapiyorsan, siir, düz yazi veya tiyatro oyunu yaziyorsan ne bekliyorsun!? "
Kültür ve sanat ilintili web kaynakları, izlenimler, haberler...
Art and culture resources on the web...
- Avniye TANSUG
Salı, Ocak 16, 2007
ANADOLU SANATÇILAR DERNEĞİ'NİN YENİ SERGİSİ: KARTAL'DA!
"2002 yılında kurulan Anadolu Sanatçılar Derneği , bugüne değin altısı yurtdışında toplam otuz dört sergi gerçekleştirdi.
Paris’te , Duisburg’da yada Cannes’da gerçekleştirdiğimiz sergilerle Anadolunun herhengi bir yerinde gerçekleştirdiğimiz sergiler arasında bir fark görmüyoruz.
35. sergimizi Kartal’da , dernek merkezinde gerçekleştireceğiz.
Sergimizin amacı , resimde desenin önemine vurgu yapmaktır.
Resimli dünyada tartışma kabul etmeyen bir gerçek var; gördüklerini, düşündüklerini yada düşlediklerini kalem veya füzen gibi araçlarla kağıda geçmeyi başaramayan,yani “desen sorunu” olan birinin ressam olabilmesi zordur. Bu nedenle ressam olmak isteyenlere şunu öneriyoruz : önce kalem, sonra yine kalem ve fırça!..
Yeni etkinliklerde buluşmak dileğiyle ."
Sadık VARER ( ASD Sözcüsü )
Sergiye katılan sanatçılar ve sanatçı adayları :
Ali Ekber ATAŞ - Ali Naki İLHAN - Aynur KIZILTAN - Aysun BARBAROS - Azimet KARAMAN - Bahar EMRE - Bahar ERGER - Baki DEMİR - Berna SAPAZ - Canan AKAR -Cevahir AYMA - Derya PARLAK - Dilek KILIÇ - Diren BALKANLI - Ferit ÇENGELLİ - Gültekin ŞAMLI - Hande ÇINAR - Hasan DEMİR - Hasan ÖKTEM - Hazel AĞAÇ - İlker VARER - Merve YILDIRIM - Meryem ŞİMŞEK - Necati BADEM - Nihal DOĞANAY - Nizamettin YILMAZ - Rüveyda TEZCAN - Sadık VARER - Selin AKSOY - Serpil AKTAŞ - Sevim AK - Sibel ERGÜN - Şefika İNCE - Tülay ER - Zarif POYRAZ - Zehra (SARI) BAŞOFLAS - Zeynep ÜNLÜ ve Züleyha DEMİR.
Sergi tarihi: 20 – 1 – 2007 / 5 – 2 – 2007.
Açılış kokteyli: 20 –1 –2007 . saat ; 17,30 – 19,30 arası.
Adres: Anadolu Sanatçılar Derneği ( Çırçır Cad. Atabey Apt. No, 12 / 1 .Kartal – İstanbul)
İletişim: 0216 353 48 54 e-posta ; varers@gmail.com
Web: http://www.anatoliart.com/
Paris’te , Duisburg’da yada Cannes’da gerçekleştirdiğimiz sergilerle Anadolunun herhengi bir yerinde gerçekleştirdiğimiz sergiler arasında bir fark görmüyoruz.
35. sergimizi Kartal’da , dernek merkezinde gerçekleştireceğiz.
Sergimizin amacı , resimde desenin önemine vurgu yapmaktır.
Resimli dünyada tartışma kabul etmeyen bir gerçek var; gördüklerini, düşündüklerini yada düşlediklerini kalem veya füzen gibi araçlarla kağıda geçmeyi başaramayan,yani “desen sorunu” olan birinin ressam olabilmesi zordur. Bu nedenle ressam olmak isteyenlere şunu öneriyoruz : önce kalem, sonra yine kalem ve fırça!..
Yeni etkinliklerde buluşmak dileğiyle ."
Sadık VARER ( ASD Sözcüsü )
Sergiye katılan sanatçılar ve sanatçı adayları :
Ali Ekber ATAŞ - Ali Naki İLHAN - Aynur KIZILTAN - Aysun BARBAROS - Azimet KARAMAN - Bahar EMRE - Bahar ERGER - Baki DEMİR - Berna SAPAZ - Canan AKAR -Cevahir AYMA - Derya PARLAK - Dilek KILIÇ - Diren BALKANLI - Ferit ÇENGELLİ - Gültekin ŞAMLI - Hande ÇINAR - Hasan DEMİR - Hasan ÖKTEM - Hazel AĞAÇ - İlker VARER - Merve YILDIRIM - Meryem ŞİMŞEK - Necati BADEM - Nihal DOĞANAY - Nizamettin YILMAZ - Rüveyda TEZCAN - Sadık VARER - Selin AKSOY - Serpil AKTAŞ - Sevim AK - Sibel ERGÜN - Şefika İNCE - Tülay ER - Zarif POYRAZ - Zehra (SARI) BAŞOFLAS - Zeynep ÜNLÜ ve Züleyha DEMİR.
Sergi tarihi: 20 – 1 – 2007 / 5 – 2 – 2007.
Açılış kokteyli: 20 –1 –2007 . saat ; 17,30 – 19,30 arası.
Adres: Anadolu Sanatçılar Derneği ( Çırçır Cad. Atabey Apt. No, 12 / 1 .Kartal – İstanbul)
İletişim: 0216 353 48 54 e-posta ; varers@gmail.com
Web: http://www.anatoliart.com/
Pazar, Ocak 14, 2007
NİĞDE KARATLI’DA ANTİK MEZARLAR
Aşağıdaki metni Sayın Fethi GÜRER e-posta ile yollamış bugün... "Elinize sağlık" diyerek aynen sunuyorum:
Güneş’in ilk ışıklarıyla yola çıktım. Amacım, Niğde Karatlı ve Dikilitaş bölgesi’ndeki kaya mezarları görmekti. Gerçekten bilen, gören için Niğde uçsuz bucaksız tarihi zenginliklerle dolu. Niğde- Kayseri yolundan sağa dönüş yaparak sağlı sollu etrafında patates tarlalarının uzandığı asfalt yoldan Merkeze 36 kilometre uzaklıktaki Karatlı Kasabası’na ulaştım. 1989 yılında belediye olan kasabada, belediye hizmet binası önünde bize rehberlik edecek olan Bülent Yılmaz ile buluştuk.
Bizans, Roma hatta daha ötesinin bölgede yerleştiğine dair çokça veri vardı. Kiminde kamyonetle yol aldık, kiminde tarlaları aşarak yürüdük.
Karatlı Kasabası’nın orta yerinde Romalılardan kalan tarihi kale ilk durağımız oldu. Kaleden geriye çok az bir bölüm kalmıştı. O kısımdaki surlarda duvar olarak kullanılıyordu. Görkemli olduğu kalıntılarından anlaşılan kalenin tamamı yıkılmıştı. Ayakta kalan çok az bir sur parçasının çevresi temizlenip bir pano koyularak kalıntı olarak yaşatılma şansı hala var. Dikkatlice bakınca kale surlarındaki taşlar Kemerhisar’daki Tyana kemer taşlarına benziyordu.
Kale ile ilgilendiğimizi gören vatandaşlar yanımıza geldi. Birçok değişik hikaye anlattılar. Hemen yanında bir yıkıntı göstererek, bu bölgede define çıktığını söylediler. Kale taşları çevredeki evlerde duvar taşı olarak kullanılmış. Niğde bölgesinde ovada kurulu izleri kalan tek yapı olan kalenin yakınında bir yıkıntıya doğru yürüdük. Manastır olduğu söylenen yapıda yerle bir olmuştu. Yıkıntılar içinde bir kovuk görülüyordu. Bu yapıdan açılan bir giriş ile metrelerce uzanan bir yeraltı şehrine ulaşıldığını söylediler. Giriş ağzını temizledik ama içine girmeye cesaret edemedik.
Karatlı kalesi, manastır ve çevredeki evler dikkate değer yapılardı. Birkaç ev resmi çekince kasabalının biri “aman hemşehrim fazla çekme, define var diye gece evi yıkarlar” dedi. Bölgedeki durumu anlatan en iyi söz işte bu cümlede gizli idi.
Karatlı Kasabası kaya mezarlarının olduğu yere doğru yola devam ettik. Kayardı’yı geçtikten sonra çıkış yönünde uzanan vadi de çok sayıda kaya mezarı karşımıza çıktı. Kasabanın güney batısında yer alan bölgede vadinin iki yanında kaya mezarları dikkat çeker biçimde görülüyordu. 15 tane kaya mezar ilk göze çarpanlardı. Gördüğümüz kadarıyla bu vadi bir dere yatağıydı ve zaman içinde dolmuş, vadi özelliğini yitirmiş. Temizlendiğinde mutlaka daha çok kaya mezar açığa çıkabilir düşüncesi ile çevreye baktım. Vadinin güney yamacında 11 kuzey yamacında 4 kaya mezar girişi vardı. Bir kaya mezar havaya uçurulmuş, anlaşılan bir şeyler aranmış keza çevrede çok sayıda yer oyulmuş, kaya mezar içleri de talan edilmişti. Vadide kasabaya yakın bölgedeki Kaya mezarın birisi diğerlerinden farklı olarak iki katlı idi. Sanıyorum, dönemin önemli kişilerinden birisine ait bir mezar olsa gerek. Kaya mezar kapıları kare ya da dikdörtgen ve bazıları kemerli yapılmış, bir kişinin gireceği genişlikte. Kayalara oyularak yapılan mezar içlerinde kiminde iki kiminde üç mezar yeri, oturma alanı ve bazılarında da duvara yapılmış çizimler vardı. En ilginç olanı görülür durumda kalan dağ keçisini kovalayan köpek figürü olandı. Aşı boyası ile çizilen bu resim fotoraflanacak kadar günümüze gelen önemli bir değerdi.
Her Kaya mezar girişlerinde farklı işaretler bulunuyor. Bu işaretler belli ki bir şeyleri anlatıyor. Kayalık alan üzerinde yer alan ana kayaya oyulmuş mezar yerleri de vardı. Ne yazık ki; Niğde genelinde olduğu gibi kaçak kazı yapanlar tarafından bölge talan edilmişti. Roma döneminden kaldığı varsayılan kaya mezarlar görülmeye değer dünü anlatan belgeler.
Kaya mezarları için gezi yolları yapılması, tanıtım panoları koyulması ve ilgi çekecek tanıtımlar yapılması gerekirdi.
Kaya mezarların olduğu vadiden bir kilometre ötede kasaba mezarlığı var. Bu alanda eski dikili mezar taşları da ilginç, üzerlerinde bir işaret yok ama farklı özellikte dikili taşlar var. Yolumuza devam ediyoruz. Şifan(yulaf) ekili tarlalardan araç ile gidemez olunca yürüyerek lahitleri andıran mezar taşlarının bulunduğu bölgeye gidiyoruz. Gördüklerimiz şaşkınlığımızı artırıyor. Karatlı Tatarlar Mezarlığı olarak tanımlanan alan 24. 01. 1991 tarihinde 947 sayılı karar ile Tarihi sit alanı olarak belirlenmiş, Ne yazık ki Sit alanın korunmadığı gibi bir bölümü yok edilip bir de verici direği dikilmiş. Duvar ile çevrili alanda 20’den fazla lahit taşını andıran mezar yeri var. Bazılarında bulunan şekiller, yazılar ve Semboller Hitit dönemindeki işaretlere benziyor. Bir tek farklı taş ise Osmanlıca yazılı bir mermer taşı. Bu taşın bulunduğu yerden alındığı ancak kendiliğinden sonra tekrar geldiği anlatılıyor. Bölge halkı tarafından orada yatanın önemli bir zat olduğuna inanılıyor. En azından bu sayede mezar taşı parçalanmaktan kurtulmuş.
Çevrede kaçak define avcıları tarafından oyulmuş yerler var. Taşların çoğu yerinden oynatılmış. Kiminin mezarları dahi parçalamış. Birden çok çocuk mezarı da o arada dikkat çekiyor. İlginç bir durumda bu tarihi mezar alanına yeni cenazelerinde koyuluyor olması. İnanılır gibi değil. Kapısı olmayan duvardan girişe müsait bu alanda da yağma var.
Niğdenin bilinmeyen bir yüzünü daha ilgi ile geziyoruz. Amasya’daki kaya mezarlarına benzeyen ama bilinmeyen, tanıtılmayan kaya mezarlarından sonra talan edilmiş lahiti andıran mezar taşları ile üzüntüyü yaşıyoruz. Bir il bu denli sahipsiz kalır mı?
Karatlı Kasabası’ndan rehberliğimizi yapan Bülent Yılmaz’a ‘kuş figürleri olan’ mezarlığı soruyoruz. ‘O yer ovada’ diyor ve kasabanın içine geri dönüyoruz. 5 bin nüfuslu bir belediye olan kasabada bu sefer ovada yol alıyoruz. Otomobil ile gidilemediği için kamyonetle yola devam ediyoruz. Patates tarlalarını aşıyoruz. Yollar çamur. Zor bir yolculukla önce Kırkgöz Mağaralarına ulaşıyoruz. Çevrede onlarca yeraltı yapısı var. Bu bölgede batık bir kent karşımıza çıkıyor. Bir giriş yeraltı şehrine açılıyor. Girenlerin bir süre sonra koşullar nedeni ile geri döndüğü bu yeraltı şehri dışında çok sayıda odalı yapı var. Yeraltındaki yapıların hemen yanındaki kayalara oyulmuş kağnı izlerinin yer aldığı İpek Yolu olduğu söylenen yol net olarak görünüyor. Bölge inceleme araştırma ve ilgi için bekliyor. Kalıntıların birinden diğerine geze geze yoruluyoruz. Duvarlarda şekil yok ama kimi tahripte edilmiş olsa onca yerleşim alanı bölgede yer alıyor. Daha önceki lahit mezarları andıran taşlarla yapılmış mezarlığa ulaşıyoruz. İnanılır gibi değil ama bu yerde belediye sondaj vurmuş ve ağaçlandırma çalışmaları yapıyor. Oysa kimi lahit taşları toprağa gömülü duruyor. İçlerinden birisindeki kuş kabartmaları dikkat çekiyor. Çevredeki her lahit birbirinden farklı ama hepsi altı oyulmuş, yer değiştirmiş. Burada da mezarlar açılıp içinde bir şeyler aranmış, taşları ise taşımak olası olmadığı için bırakmışlar.
Bu arada köylüler de bizi defineci sanarak etraftaki tarlalardan yanımıza geliyorlar. Resim çektiğimizi görünce rahatlıyorlar. Öylesine talan edilmiş ki çoğu lahit yerinden oynatılmış. Bu arada köylüler patates tarlalarından toprağı sürerken halen kemik çıktığını anlatıyorlar. İki lahit mezar taşından oluşan alanın da etrafı çevrilmiş ama kapısı yok.
Bölgede mutlaka çok kapsamlı bir kazı ile araştırma yapılırsa inanılmaz bulgulara erileceği görünenlerden anlaşılıyor.
Bizans, Roma hatta daha ötesinin bölgede yerleştiğine dair çokça veri vardı. Kiminde kamyonetle yol aldık, kiminde tarlaları aşarak yürüdük.
Karatlı Kasabası’nın orta yerinde Romalılardan kalan tarihi kale ilk durağımız oldu. Kaleden geriye çok az bir bölüm kalmıştı. O kısımdaki surlarda duvar olarak kullanılıyordu. Görkemli olduğu kalıntılarından anlaşılan kalenin tamamı yıkılmıştı. Ayakta kalan çok az bir sur parçasının çevresi temizlenip bir pano koyularak kalıntı olarak yaşatılma şansı hala var. Dikkatlice bakınca kale surlarındaki taşlar Kemerhisar’daki Tyana kemer taşlarına benziyordu.
Kale ile ilgilendiğimizi gören vatandaşlar yanımıza geldi. Birçok değişik hikaye anlattılar. Hemen yanında bir yıkıntı göstererek, bu bölgede define çıktığını söylediler. Kale taşları çevredeki evlerde duvar taşı olarak kullanılmış. Niğde bölgesinde ovada kurulu izleri kalan tek yapı olan kalenin yakınında bir yıkıntıya doğru yürüdük. Manastır olduğu söylenen yapıda yerle bir olmuştu. Yıkıntılar içinde bir kovuk görülüyordu. Bu yapıdan açılan bir giriş ile metrelerce uzanan bir yeraltı şehrine ulaşıldığını söylediler. Giriş ağzını temizledik ama içine girmeye cesaret edemedik.
Karatlı kalesi, manastır ve çevredeki evler dikkate değer yapılardı. Birkaç ev resmi çekince kasabalının biri “aman hemşehrim fazla çekme, define var diye gece evi yıkarlar” dedi. Bölgedeki durumu anlatan en iyi söz işte bu cümlede gizli idi.
Karatlı Kasabası kaya mezarlarının olduğu yere doğru yola devam ettik. Kayardı’yı geçtikten sonra çıkış yönünde uzanan vadi de çok sayıda kaya mezarı karşımıza çıktı. Kasabanın güney batısında yer alan bölgede vadinin iki yanında kaya mezarları dikkat çeker biçimde görülüyordu. 15 tane kaya mezar ilk göze çarpanlardı. Gördüğümüz kadarıyla bu vadi bir dere yatağıydı ve zaman içinde dolmuş, vadi özelliğini yitirmiş. Temizlendiğinde mutlaka daha çok kaya mezar açığa çıkabilir düşüncesi ile çevreye baktım. Vadinin güney yamacında 11 kuzey yamacında 4 kaya mezar girişi vardı. Bir kaya mezar havaya uçurulmuş, anlaşılan bir şeyler aranmış keza çevrede çok sayıda yer oyulmuş, kaya mezar içleri de talan edilmişti. Vadide kasabaya yakın bölgedeki Kaya mezarın birisi diğerlerinden farklı olarak iki katlı idi. Sanıyorum, dönemin önemli kişilerinden birisine ait bir mezar olsa gerek. Kaya mezar kapıları kare ya da dikdörtgen ve bazıları kemerli yapılmış, bir kişinin gireceği genişlikte. Kayalara oyularak yapılan mezar içlerinde kiminde iki kiminde üç mezar yeri, oturma alanı ve bazılarında da duvara yapılmış çizimler vardı. En ilginç olanı görülür durumda kalan dağ keçisini kovalayan köpek figürü olandı. Aşı boyası ile çizilen bu resim fotoraflanacak kadar günümüze gelen önemli bir değerdi.
Her Kaya mezar girişlerinde farklı işaretler bulunuyor. Bu işaretler belli ki bir şeyleri anlatıyor. Kayalık alan üzerinde yer alan ana kayaya oyulmuş mezar yerleri de vardı. Ne yazık ki; Niğde genelinde olduğu gibi kaçak kazı yapanlar tarafından bölge talan edilmişti. Roma döneminden kaldığı varsayılan kaya mezarlar görülmeye değer dünü anlatan belgeler.
Kaya mezarları için gezi yolları yapılması, tanıtım panoları koyulması ve ilgi çekecek tanıtımlar yapılması gerekirdi.
Kaya mezarların olduğu vadiden bir kilometre ötede kasaba mezarlığı var. Bu alanda eski dikili mezar taşları da ilginç, üzerlerinde bir işaret yok ama farklı özellikte dikili taşlar var. Yolumuza devam ediyoruz. Şifan(yulaf) ekili tarlalardan araç ile gidemez olunca yürüyerek lahitleri andıran mezar taşlarının bulunduğu bölgeye gidiyoruz. Gördüklerimiz şaşkınlığımızı artırıyor. Karatlı Tatarlar Mezarlığı olarak tanımlanan alan 24. 01. 1991 tarihinde 947 sayılı karar ile Tarihi sit alanı olarak belirlenmiş, Ne yazık ki Sit alanın korunmadığı gibi bir bölümü yok edilip bir de verici direği dikilmiş. Duvar ile çevrili alanda 20’den fazla lahit taşını andıran mezar yeri var. Bazılarında bulunan şekiller, yazılar ve Semboller Hitit dönemindeki işaretlere benziyor. Bir tek farklı taş ise Osmanlıca yazılı bir mermer taşı. Bu taşın bulunduğu yerden alındığı ancak kendiliğinden sonra tekrar geldiği anlatılıyor. Bölge halkı tarafından orada yatanın önemli bir zat olduğuna inanılıyor. En azından bu sayede mezar taşı parçalanmaktan kurtulmuş.
Çevrede kaçak define avcıları tarafından oyulmuş yerler var. Taşların çoğu yerinden oynatılmış. Kiminin mezarları dahi parçalamış. Birden çok çocuk mezarı da o arada dikkat çekiyor. İlginç bir durumda bu tarihi mezar alanına yeni cenazelerinde koyuluyor olması. İnanılır gibi değil. Kapısı olmayan duvardan girişe müsait bu alanda da yağma var.
Niğdenin bilinmeyen bir yüzünü daha ilgi ile geziyoruz. Amasya’daki kaya mezarlarına benzeyen ama bilinmeyen, tanıtılmayan kaya mezarlarından sonra talan edilmiş lahiti andıran mezar taşları ile üzüntüyü yaşıyoruz. Bir il bu denli sahipsiz kalır mı?
Karatlı Kasabası’ndan rehberliğimizi yapan Bülent Yılmaz’a ‘kuş figürleri olan’ mezarlığı soruyoruz. ‘O yer ovada’ diyor ve kasabanın içine geri dönüyoruz. 5 bin nüfuslu bir belediye olan kasabada bu sefer ovada yol alıyoruz. Otomobil ile gidilemediği için kamyonetle yola devam ediyoruz. Patates tarlalarını aşıyoruz. Yollar çamur. Zor bir yolculukla önce Kırkgöz Mağaralarına ulaşıyoruz. Çevrede onlarca yeraltı yapısı var. Bu bölgede batık bir kent karşımıza çıkıyor. Bir giriş yeraltı şehrine açılıyor. Girenlerin bir süre sonra koşullar nedeni ile geri döndüğü bu yeraltı şehri dışında çok sayıda odalı yapı var. Yeraltındaki yapıların hemen yanındaki kayalara oyulmuş kağnı izlerinin yer aldığı İpek Yolu olduğu söylenen yol net olarak görünüyor. Bölge inceleme araştırma ve ilgi için bekliyor. Kalıntıların birinden diğerine geze geze yoruluyoruz. Duvarlarda şekil yok ama kimi tahripte edilmiş olsa onca yerleşim alanı bölgede yer alıyor. Daha önceki lahit mezarları andıran taşlarla yapılmış mezarlığa ulaşıyoruz. İnanılır gibi değil ama bu yerde belediye sondaj vurmuş ve ağaçlandırma çalışmaları yapıyor. Oysa kimi lahit taşları toprağa gömülü duruyor. İçlerinden birisindeki kuş kabartmaları dikkat çekiyor. Çevredeki her lahit birbirinden farklı ama hepsi altı oyulmuş, yer değiştirmiş. Burada da mezarlar açılıp içinde bir şeyler aranmış, taşları ise taşımak olası olmadığı için bırakmışlar.
Bu arada köylüler de bizi defineci sanarak etraftaki tarlalardan yanımıza geliyorlar. Resim çektiğimizi görünce rahatlıyorlar. Öylesine talan edilmiş ki çoğu lahit yerinden oynatılmış. Bu arada köylüler patates tarlalarından toprağı sürerken halen kemik çıktığını anlatıyorlar. İki lahit mezar taşından oluşan alanın da etrafı çevrilmiş ama kapısı yok.
Bölgede mutlaka çok kapsamlı bir kazı ile araştırma yapılırsa inanılmaz bulgulara erileceği görünenlerden anlaşılıyor.
Niğde Müzesine en azından üzerinde şekiller olan mezar taşları taşınarak yazıları incelenip, bahçede bu ve bunlara benzer mezar taşlarının bulunduğu bir alan oluşturulamaz mı? Çünkü Dikilitaş ile Karatlı’da yer alan bunca kaya mezar ve o döneme ait bilgilere Niğde ile ilgili yazılmış kaynaklarda rastlamak olası değil. Bu nedenle ciddi bir araştırma yapılması gerekiyor. Lahitlerdeki semboller incelenerek geçmişle ilgili detaylı bilgiye erişilebilir.
Hitit dönemi sembollerini andıran bu eserler incelenebilir. Sonradan konduğu anlaşılan Osmanlıca mezar taşı dahi okunduğunda bir özelliğin açığa çıkması bakımından önemlidir.
Mutlaka inceleme ve araştırma yapılmayı bekleyen bölgeden; ilgisizlikten yok olup giden tarihi düşünerek üzüntüyle ayrıldım. Umarım bu ve benzeri alanlarda gerekli çalışmalar kısa sürede başlatılır.
X X X X X
Cumartesi, Ocak 13, 2007
TANTANA: Tan Oral Sergisi...
TANTANA
Dostların Çizgileriyle Tan Oral Portreleri Sergisi
Tan Oral Önceki yıl “YÜZYÜZE” adıyla bir portreler sergisi açmış ve sergide yer alan çizimleri aynı adla yayımladığı bir kitapta toplamıştı.
Sergi ve kitabın tanıtımında ;
“Şu yada bu nedenle Tan Oral’ın kalemine takılan, tanıdık, tanımadık yüzlerce bildik yüz çizimleri” sözleri yer alıyordu. Bu kez bu serginin tam zıdd ile karşılaşıyoruz ve“TANTANA” adıyla açılacak olan bu yeni serginin tanıtımında;
Dostların Çizgileriyle Tan Oral Portreleri Sergisi
Tan Oral Önceki yıl “YÜZYÜZE” adıyla bir portreler sergisi açmış ve sergide yer alan çizimleri aynı adla yayımladığı bir kitapta toplamıştı.
Sergi ve kitabın tanıtımında ;
“Şu yada bu nedenle Tan Oral’ın kalemine takılan, tanıdık, tanımadık yüzlerce bildik yüz çizimleri” sözleri yer alıyordu. Bu kez bu serginin tam zıdd ile karşılaşıyoruz ve“TANTANA” adıyla açılacak olan bu yeni serginin tanıtımında;
“Şu yada bu nedenle Tan Oral’ı kalemine takan, tanıdık tanımadık yüzlerce bildik çizer, onu benzetmeye çalıştılar” sözleri yer alıyor.
Sergi, Galata’da Schneidertempel Sanat Merkezi’nde 18 Ocak 2007 Perşembe günü saat 18oo de açılıyor ve 25 Şubat’a kadar devam ediyor.
Sergi, Galata’da Schneidertempel Sanat Merkezi’nde 18 Ocak 2007 Perşembe günü saat 18oo de açılıyor ve 25 Şubat’a kadar devam ediyor.
Salı, Ocak 09, 2007
SİDNEY'DEN PARİS'E YA DA TERSİ: "Centre Pompidou Video-Art 1965-2005" Sergisi
Fransızlar Video sanatının Pompidou Sanat Merkezi'yle örtüşen 40 yılını bir gezici sergiye dönüştürmüş: "Centre Pompidou Video-Art 1965-2005". İçinde Pompidou'nun yeni medyalar koleksiyonundaki en eski eser olan Nam June Paik'in "En Eski TV Aydır" ("The Moon is The Oldest TV") eserinden, günümüzün sürprizli, web-tabanlı pratiklerine kadar 30 kadar sanatçının işini barındıran sergi Şubat sonuna kadar Sidney, Avustralya'daki "Çağdaş Sanatlar Müzesi"nde (MCA) izlenebiliyor...
Niye mi buraya yazıyorum? Bu sitenin ziyaretçi istatistikleri dünyanın olmadık coğrafyalarından girilip okunduğunu gösteriyor, bir kere o yüzden. Bizden birileri oralardaysa bakarsınız bu bilgi işe yarar, gider gezerler! İkinci neden "MCA" web sitesini beğendim, paylaşmak için. Üçüncüsü de bu serginin etkileşimli gezilmesi amacıyla yapılmış ve aynı siteden indirebileceğiniz harika bir
broşür var! Bütün bunları da Rhizome'da gördüm!
Niye mi buraya yazıyorum? Bu sitenin ziyaretçi istatistikleri dünyanın olmadık coğrafyalarından girilip okunduğunu gösteriyor, bir kere o yüzden. Bizden birileri oralardaysa bakarsınız bu bilgi işe yarar, gider gezerler! İkinci neden "MCA" web sitesini beğendim, paylaşmak için. Üçüncüsü de bu serginin etkileşimli gezilmesi amacıyla yapılmış ve aynı siteden indirebileceğiniz harika bir
broşür var! Bütün bunları da Rhizome'da gördüm!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)