Pazartesi, Aralık 31, 2007

"BANA BİR PICASSO GEREK"

HAYAT SANATTIR!

"Başkaları kendi yaşam öykülerini yazar, bense resim yaparım.
Bitmiş olsa da, olmasa da tablolarım günlüğümün sayfalarıdır.
Böyle oldukları için değerlidirler.
Gelecek, tercih ettiği sayfaları seçecektir.
Seçmek bana düşmez."

Pablo Picasso

-Kadıköy'lüleri kıskanmadan!- resmin üstüne tıklarsanız...

RESFEST-TR 2008 İÇİN BAŞVURUNUZU GÖNDERMENİZ İSTENİYOR!

Türkiye’de 2008 Mart ayında dördüncüsü düzenlenecek olan yenilikçi ve sıradışı festival RESFEST bünyesindeki “Türkiye’den Seçmeler” adlı gösterim için kısa film, animasyon, tasarım filmi ve müzik video başvuruları kabul edilmeye başlandı.
Başvuru formu festival web sitesinde: http://www.resfest.com.tr/
Son başvuru tarihi 31 Ocak 2008. Başvurular ücretsiz.
RESFEST’in İstanbul ve Eskişehir yanında bu yıl İzmir’de de düzenlenmesi planlanıyor. “Türkiye’den Seçmeler”e dahil olan yapımlar hem bu şehirleri dolaşacak hem de diğer RESFEST ülkelerinde gösterim için değerlendirilmeye alınacakmış...
Sorular için: info@resfest.com.tr
Türkçe site: www.restfest.com.tr

Pazartesi, Aralık 03, 2007

BONCUK SERGİSİNİN YANISIRA: "YENİLEBİLİR BONCUKLAR"

Gönül Paksoy, bu boncuk etkinliğine damgasını kuvvetli vurmuştu. Öyle ki programda hiç olmadığı halde -son anda açılışa katılacak bir ABD'li kadın sanatçının gelmemesi ve yaşanan panikten sonra "Onun yerine Gönül hanım konuşsun" denmesi üzerine- "Yenilebilir Boncuklar" kavramıyla durduk yerde bir boyut eklemiş olaya...

Konuşmasına başlarken, (ben o sırada orada yoktum, kendi ağzından dinledik bunu Arkeoloji Müzesinde) "-Hanginiz kulağınıza kirazdan küpeler takmamışsınızdır?" diye girmiş.
Sonra "boncuk" kavramının "yenilebilir" de olabileceğine getirmiş lafı. Üstelik yenilebilir boncuklarla yapılacak şeylerin "hediye edilebilirliği"ne de... "Böyle herşeyi olan, hiçbirşeye ihtiyacı olamayan birine bir hediye vereceğinizde onun sevdiğini bildiğiniz yiyeceklerden yapılmış bir kolye verebilirsniz" demiş. "Ya da tersi" diye devam etmiş. "Sizin o sırada paranız yoktur, kalkıp makarnaları boyayıp harika bir obje yapıp, dostunuza armağan edebilirsiniz" demiş. Özellikle batılı katılımcılar hayran kalmış bu yaklaşıma. Sonra da şey dedi, o akşam boncuk yerine kullanılabilecek yiyeceklerden kıyamet gibi (çeşit ve miktar olarak) getirip ortaya yığmış. Kapışılmış malzeme delegeler tarafından hemen...

Gönül Hanım "Buyrun dilediğinizi alın, yiyin, ama dilerseniz bu akşam biraz da bu konuyu düşünün, çalışın, tasarlayın ve yarın getirin buraya sergileyelim, bakalım neler çıkaracaksınız" demiş. Biz pazar günü Rezan Has'a gittiğimizde harika bir ekstra sergi ile karşılaştık. Gerçekten de bu yenilebilir boncuklarla muhteşem tasarımlar ortaya çıkarmışlar, siyah bez mankenlere takmışlar, onlar da gelenleri iki sıra halinde karşılıyorlardı. (İlk defa makinesiz gittiğime pişman oldum)
Aklımda kalan malzeme örnekleri: (Genellikle kolye yapılan) Tropikal meyva kuruları, karanfil tohumu, iğde, zeytin, domates, alıç, elma, kağıtlı okaliptus şekerleri, mandalina, portakal, çiftekavrulmuş lokum, antep fıstığı, kabuğuyla yer fıstığı, salata malzemeleri, ne bileyim allah ne verdiyse işte...

Pazartesi, Kasım 26, 2007

HAFTANIN EN KEYİFLİ ETKİNLİĞİYDİ...

Uluslararası Boncuk ve Boncuk İşleme Sanatı Konferansı ve sergileri...


Özellikle Gönül Paksoy'un Rezan Has Müzesi'ndeki atelye çalışmaları sırasında "Yenilebilir Boncuklar" kavramından yola çıkıp, yaratılmasına yol açtığı yan etkinlik...

Gönül Paksoy, "Koleksiyondan Kreasyona Boncuk' ve 'Trajectories" sergisi...

Arkeoloji Müzesi'ndeki İ.Ö. 25.000 tarihinden İ.Ö. 16. y.y. a kadar bir dönemi içine alan özel sergideki boncuklar...

Böyle zamanlarda bu kentte yaşamanın nimetleri...

Teşekkürler...

*********************
The International Bead and Beadwork Conference took place in Istanbul, Turkey 22-25 November 2007. Kadir Has University hosted the Academic Sessions, Workshops and Bead Bazaar as well as the private exhibitions in its newly opened “Rezan Has Museum” (www.kadirhas.edu.tr). Private and State Museums were open bead related exhibitions during the event.
See:
İstanbul Boncuk

Pazar, Kasım 18, 2007

MUHTEŞEM BİR WEB SİTESİ: garajistanbul

garajistanbul

keza etkinlikleri de... (Avkıran'ların "Oyunu Bozun" oyunu için baktım en son. 28-30 Kasım, 27-28 Aralık ve bir de 3 Ocak'ta oynanacakmış...)

Cuma, Kasım 16, 2007

MUHTEŞEM BİR SERGİ: "BLOCK"

Gerçekten harika işler çıkmış Marmara mermerleri ve dünyanın önemli tasarımcıları bir araya
gelince...

Düzenleyicilerden arkadaşım Gila Franses ("34yayımlayan, Republica Ajans'ın eş başkanı) ile katılımcılardan da yaptığı harika mermer masaya herkesin hayran kaldığı komşumuz Seyhan Özdemir ile gurur duyduk dün akşam (Autoban 212 olarak katılmışlardı ama biz masanın onun tasarımı olduğunu düşündük)!

Sergide MoMA koleksiyonunda eserleri yer alan Campana Brothers; daha önce Jean Paul Gaultier’in defilesi için de tasarımlar yapan Jurgen Bey; 100% Design Tokyo’nun bu seneki kreatif direktörü Michael Young; Centre Georges Pompidou Koleksiyonu’nda yer alan Konstantin Grcic; Fransız tasarımcı Matali Crasset, Paola Navone, Haluk Akakçe, Aziz Sariyer, Defne Koz, Marcelo Rosenbaum, Brezilyalı mimar Arthur Casas, Marcio Kogan, Tanju Özelgin, Paola Navone, Matali Crasset, Simon Heijdens ve Jason Miller gibi önemli isimler katılıyor.

İMİB (İstanbul Maden İhracatçıları Birliği) sponsorluğunda, Doğal Taş Üreticileri ve İhracatçıları’nın desteği ile yapılan olan serginin yapımcısı ve küratörü: HAAZ Galeri

Salı, Kasım 13, 2007

SAHAF PEGASUS DA ELEKRTONIK ORTAMDA!

Sahaf Pegasus

Böyle tanıtıyor kendini:

"Sahaf PEGASUS, Doğu-Batı Ajans Reklamcılık - Yayıncılık ve Ticaret Ltd Şti' nin bir kuruluşu olarak, kitap ağırlıklı olmak üzere, yayın, kültür, tarih, koleksiyonerlik, duygu ve düşünce, araştırma, inceleme, tanıtım alanlarında, "daüssıla çekenler", "mecanin-i kütüp", "muhibban-ı kütüp" ve "tetkik erbabı" olanlar arasında bir bilgi dayanışma, alış-veriş ve "muhabbet" aracı ticari bir işletme olarak, 1990 başlarında bir hevesle kuruldu.
Bu tarihten beri, araştırmacılara, koleksiyonerlere, bilgi ve belge toplayanlara, akademisyenlere ve meraklılara hizmet etmekte; onların ilgi, merak ve heyecanlarını paylaşmaktadır."

Perşembe, Ekim 04, 2007

DEVRIMCI GENCLİK KOPRÜSÜ

Bahriye Kabadayı...
Öyle bir belgesel yönetmiş ki...
Her ne kadar kaynaklarını "3"-"5" kişiyle sınırlamış ya da "sınırlama" zorunda kalmış olsa da....
"Kumaş" öylesine "özgün" ki...
"Devrimci Gençlik Köprüsü"; -Zap Suyu Köprüsü- bu gece , hepimizi ağlatmayı başardı...

Ama ben , bu gece en çok Necdet Günkut için yanıyorum...
Üstelik "O" çoktan "çekip gitmişken"!
Heyhat!

15 Excellent Examples of Web Typography. Part 1 | i love typography

15 Excellent Examples of Web Typography. Part 1 i love typography

Çarşamba, Ağustos 29, 2007

"SIFIR DEDİĞİMDE"

Sıfır Dediğimde

"Online cemaat kurup altyapıyı oluşturdu filmini sonra çekti" 28.08.2007 /

“Sinema ile uğraşmak isteyen genç bir insan, prodüksiyon firmalarının kapısını çalamaz, çünkü alacağı olası cevabın cesaretini kırabileceğini bilir” diyor Gökhan Yorgancıgil. “Sıfır Dediğimde” adlı filmin yazarı ve yönetmeni olan Yorgancıgil, Türkiye’de yeteneklerine rağmen bir film yapımında yer alamayan birçok insan olduğuna inanıyor. Yorgancıgil, gençlerin, önlerindeki bariyerleri aşmaları için internetin varlığının önemine vurgu yapıyor.

“Web-günlüğümüzde birçok yetenekli insan var. Yetenekleri gerçek. Ne yazık ki bugün sinema alanında çalışan birçok deneyimli senaryo yazarında bile bu ölçüde bir yenetek bulamazsınız” diyen Yorgancıgil'in Türk sinema sektörü için endişe duyduğu açıkça görülüyor. Yönetmen, internetin sinema sektörüne taze kan ve yetenek sunabileceğine inanıyor.

“Sıfır Dediğimde” yönetmen Yorgancıgil’in ilk uzun metraj filmi. Filmi çekme fikri bir psikolog arkadaşının anlattığı hikâye ile ortaya çıkıyor. Hikâye stajyer bir doktorun hipnoz ile ilgili yaşadığı deneyimi içeriyor.

Filmin konusu hipnoz

Filmin konusu hipnozun polisiye türlerde sıkça başvurulan bir yöntem olduğu düşünüldüğünde, "Sıfır Dediğimde"yi diğerlerinden ayıran nokta, daha önceden birbirini tanımayan birçok insanın filmi yapmak için ortak bir çalışma yürütmesi. “Çalışanların hepsinin ya da çoğunun hazır bulunduğu bir gurubuz" diyor genç yönetmen ve internetteki web-günlüğünde sinopsisi paylaştıklarını aktararak "Sonra beklemedikleri bir şeyler oldu. Filmin web sitesi ekseninde senaryonun, film karakterlerinin, Türk sinemasının ve sinema dilinin tartışıldığı bir sosyal çember oluştu. On-line bir sistemimiz var, film internette şekillendi, yazımından senaryosuna ve yapım kararlarına kadar" diye konuştu.

Online kullanıcılara, web-günlüğü yazarlarından gelen geri beslemelere göre hikâyeyi nasıl devam ettirebileceğini soruyor, onların fikirlerine göre de hikâye şekilleniyor. “Kullanıcılardan gelen fikirlerden oluşan bu veri tabanına dayanarak ana hikâyeyi yeniden şekillendirdim. Web-günlüğü yazarlarımızdan gelen bütün katkıları hikâyede kullandım” diyor genç yönetmen tebessümle.

2 Kasım'da gösterimde

Ekip, filmi neredeyse 6 ay önce kaba kurgusu bittiğinde test izleyicisine gösterdi. Çok farklı kesimlerden gelen 100 kişilik test izleyicisine anket soruları sorduklarını belirten Yorgancıgil, “Böylesine odaklanmış bir grup çalışması yapan ilk ekip olduğumuza inanıyorum” diyor ve ekliyor: “Şimdi bu ankete verilen cevapları dikkate alarak son düzenlemeleri yapıyorum.”

Yorgancıgil, şimdi filmine seyirciden gelecek tepkiyi bekliyor. Filmin artık kendi çocuğu olduğunu ve bu nedenle objektif değerlendiremediğinden şikâyet ediyor. “Proje üzerinde bu kadar çok çalışmışken, daha fazla objektif bir göz ile bakamam. Seyirci değerlendirmeyi yapacaktır” diyor ve gösterim için çok heyecanlı olduğunu belirtiyor.

"Sıfır Dediğimde" son aşamasında ve yaklaşık 90 dakika sürüyor. 2 Kasım 2007’de Türkiye genelinde 70 kopya ile gösterime girmesi bekleniyor.

(Özetlenen Haber: Yasemin Sim Esmen)
http://www.sifirdedigimde.com/

Pazar, Ağustos 05, 2007

BİRAZ ERKEN DEĞİL Mİ SAMİH ?

Aptalca bir başlık bu ama başkası da gelmedi içimden...

Az önce Enis Batur e-haber listesine düşen "Başsağlığı" başlıklı bir mesajdan sonra Radikal'de acı haberin ayrıntısını okudum...
Onunla "kültür mirasının korunması" projelerinin kimilerinde birlikte çalışmıştık...

Kültür Bakanlığı Merkez Restorasyon Laboratuvarında çalıştığı yıllarda, ben Güneş'te "Tarihi İstanbul Çeşmeleri Kurtarılmalıdır" kampanyasını yürütüyordum. İkide birde "bozacaksınız o çeşmeyi temizletelim derken" diye yaptığı çıkışlara ne kadar da "bozulurdum"! "Tam bürokrat tavrı işte ne olacak zaten?" Sonunda Cevat Erder hocanın tavsiyesiyle çeşmeleri sadece yumuşak fırça ve arap sabunlu suyla yıkatmaya başladığımızda, Samih ile ilişkimiz de dostluğa dönüşmüştü. Daha sonra "Tarih İçinde Bursa '85", "Milli Saraylar Sempozyumu" projelerinde gönüllü işbirliği yapmıştık...

Bir yaz tatilinde Gümüşlük'te "Sisiphos" motelin önünde batan güneşi izlerken rastlaşmıştık, karısı ve güzel kızıyla birlikteydi... Konuştukça başka ilginç rastlantılar ortaya çıkmıştı... Kuzguncuk'ta aynı evde oturmuş olmamız gibi... Abidin Mortaş yalısında, bizim kiracısı olduğumuz daireye daha sonra onlar taşınmış...

Şimdi bir anda bütün bunlar geçiverdi aklımdan...

Ailesine ve onu seven herkese sabır dilemek... Bir de yarın öğlen Erenköy'e, Galip Paşa Camii'ne gitmek, sonra da onu unutmamak ve unutturmamak... Başka ne yapabiliriz? Hiçbirimiz kazık çakacak değiliz elbette ama sanki erken gittin Samih...
Uffff...

Salı, Temmuz 10, 2007

ISTIRAP ICINDEKI KURBAGA ile ARIF AŞCI

Istırap İçerisindeki ("İçerisindeki" niye, "İçindeki"nin nesi var? A.T.) Kurbağa: Türkiye’de fotoğraf eleştirisi geleneğinin olmamasının ardında yatan neden ya da nedenler sizce nedir/nelerdir?
Arif Aşçı: Ülkemizdeki fotoğraf topluluğu oldukça küçük. Bu yüzden ekseriyetle izleyiciler de fotoğrafçı kökenli insanlar oluyor. Çok küçük bir topluluk olduğu içinde, doğrusu kimse kimsenin kalbini eleştiri yaparak kırmak istemiyor. Çünkü muhtemelen bir sonraki sergide kişiler tekrar bir araya gelip, yine kadeh tokuşturulacaklar. Belki 2 sene sonra biri diğerinin sergisine gidecek. Yada bir kişi eleştirdiği insanı kendi sergisine davet edecek. Bundan ötürü camia olarak bir aile gibi, kol kırılır, yen içinde kalır mantığıyla hareket ediyoruz.
Ama Türk insanının karakterinde de bu sorun var. Toplumumuz iki yüzlü bir toplum...
Devamı için tıklayın:
Gölge Fanzin

Pazar, Haziran 03, 2007

İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ'NİN 35. YIL AÇILIŞI MUHTEŞEMDİ...

Uluslararası Istanbul Müzik Festivali'nin dün akşam Aya İrini'de yapılan 35. Yıl Açılışı muhteşemdi. "Muhteşem", "ihtişam"... belki de klişe bir niteleme. Daha uygununu bulamadığım için böyle dedim şimdi. Gerek Ödül Töreni ve sunumlar gerekse repertuvar A'dan Z'ye "dialektik" bir yaklaşımla planlanmıştı, uygulaması da sanırım istenen ile örtüştü... Doğu, "yatay ve analitik" düşünüyor diye Batı'yı önemsemeyedursun, İKSV; dün akşam gerçekleşen etkinlikte "dün-bugün-yarın" bağlantısını son derece estetik ve işlevsel biçimde zihinlere çaktı!

İşte bazı izler dün akşamdan:

* "İKSV ve Festival"in geçmişini ve gelişimini özetleyen filmin kısacık bir zaman diliminde "35 yıl öncesinden bugüne"yi hap yapıp içirmesi...
* İdil Biret ve Ayla Erduran'a Onur Ödülleri verilmeden önce, onlar hakkında gösterilen kısa filmler... (İdil Biret çocukken, Fransa'daki radyo istasyonlarından birinin onunla yaptığı röportaj "canlandırma" değil "özgün" idiyse onu yayınlamak, "yazısız toplum" kompleksimize tam bir meydan okumaydı... )
* 35 yıl önceki ilk İstanbul Festivali’nin açılış konserinde, Vivaldi’nin Üç Keman Konçertosu’nu Suna Kan ve Yehudi Menuhin’le yorumlayan Ayla Erduran'ın, bu kez Bach’ın Üç Keman Konçertosu’nu Cihat Aşkın ve genç kemancı Özcan Ulucan ile seslendirmesi...
* 11 yaşındayken Wilhelm Kempff’le birlikte Mozart’ın İki Piyano Konçertosu’nu seslendiren İdil Biret'in, bu kez 11 yaşındaki genç piyanist Mertol Demirelli ile Bach’ın İki Piyano Konçertosu’nu yorumlaması... Arada Mertol'a gözüyle, jestleriyle "tamam, oluyor" yollu yüreklendirmeler yollaması...
* Biret ve Erduran'a ödüllerini veren Leyla Gencer'in yaptığı konuşma da kültür sanat ve insanlık tarihine geçecek türdendi. (Konuşmasının bir yerinde "hepimiz yok olup gittikten sonra da kültür sanat var olacak" diye başladığı cümleyi hemen "yani önce; başta ben gittikten sonra" diye değiştirme gereğini duyacak kadar insani inceliklerini koruyan bir beyin...)
* Şakir Eczacıbaşı'nın Aya İrini'yi yaptıran Bizans hükümdarı Konstantin ile İstanbul'u alan Fatih Sultan Mehmet'e "mekan sponsorları" bağlamında gönderdiği teşekkür...
* Yıldızlar Orkestrası’nın seslendirdiği ve düzenlemesi P.Heidrich’e ait “Happy Birthday Çeşitlemeleri”nin Açılış Konseri’nin sürprizi olması...

Ha, bu kadar olumlunun yanında biraz "nazarlık" da olacaktı elbet... Sunucu Sanem Ceylan'ın dili sürçüp, "Rahmaninof"u "Rahminanof" diye telaffuz etmesi üzerine salondan yükselen uğultu... ("Yemeyiz, yanlış yaptın, seni seniii!" mi?)

İyi de bu tepkiyi veren aynı kitle, keşke Konçertolar çalınırken, bölüm aralarında "bitti" sanıp, alkış patlatma ferasetsizliğini göstermeseydi!
Neyse.
Olacak o kadar diyelim...

Son birşey daha: Bu satırları yazarken yukarıda kullandığım dün akşama ait resim ve verdiğim bağlantıları habire Vakfın web sitesinden alıp duruyorum. Uzağa gitmeye gerek kalmıyor. Eskiden bir gece onceki bir etkinliği, ertesi gün sitede hem de görselleriyle bulmak pek mümkün olmazdı. Bu da son derece sevindirici bir durum. Tekrar tebrikler İKSV!
Nice yıllara...

Cuma, Haziran 01, 2007

KULLANILMAYAN NESNELER MÜZESİ


İstanbul Modern, "Eğitim" bağlamında yine çok ilginç bir atelye çalışmasında rol alıyor:
"Kullanılmayan Nesneler Müzesi"!
Centre Georges Pompidou (Paris) Müzesi ile ortaklaşa düzenlenen ve dünyanın 4 farklı ülkesinde aynı anda yapılacak bu etkinlik, Internet'ten de canlı olarak izlenebilecek (2-3 Haziran 2007, cocuklarla birlikte katılım, herkes kendi kullanılmayan eşyaları ile -10.00, 13.00 ve 15.00 saatlerinde- kendi müzesini kuracak)...
Katılan Müzeler:
Castello di Rivoli, Museo d'Arte Contemporanea (Italya)
Istanbul Modern,
Taipeï Fine Arts Museum (Tayvan)
Pompidou web sitesinde bu konuyla ilgili ayrıntı da işte şurada!
Çok ilginç! Bu asırda çocuk olmak varmış!



Pazar, Nisan 22, 2007

RASİM'İN KADINLARI...

Rasim Konyar'ın "sıcak kadınları" teker teker, birer ikişer ve kalabalık gruplar halinde ağaçlara tırmanmaya başlamış. Yanlarına bereket simgesi narlarını da alarak... "Ağaç Heykeller" serisinde onları çevrimiçi izleyebilirsiniz...

Dün, -aynı zamanda bizim PDA'nın "Şile karargahı"! olan evin yakınındaki- atölyesinde onların daha farklı yolculuklara hazırlandıklarını da gördük. Ama resim çekmeye izin yoktu! O yüzden başka ipucu da veremiyorum, kusura bakmayın!

Rasim'in bu kadınlarını çok severim. Çünkü onlar bana yalnızca uygarlıkların ve dahi "Avrupa'nın anası" Anadolu'yu çağrıştırmakla kalmaz, bir tür "bedenle barışma" sinyalleri de yollarlar.

Bu arada Ağaçlar Serisi'nden bir grup, Kızıltoprak Sanat Galerisi'nde 5 Mayıs'a kadar sergileniyor. Kaçırmayın!

(Galeri adresi: Rüştiye Sok. No:47 Kızıltoprak, Kadıköy, 0216 418 3806- Pazartesi kapalı, diğer günler 11.00-19.00 arası, Pazar 14.00-18.00 arası açık.)

Perşembe, Nisan 12, 2007

KERİM AFŞAR'A SAYGI

Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu tarafından düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinlikleri, 16 Nisan Pazartesi akşamı gerçekleştirilecek olan Kerim Afşar gecesi ile sürüyor.

Kültür, sanat, edebiyat ve düşün dünyasındaki usta isimlerin çalıştıkları alanlara damga vuran çeşitli yönleriyle izleyiciyle buluştuğu gecelerin yirmi sekizincisi saat 19.00’da Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde (Akatlar Kültür Merkezi).

Faruk Şüyün’ün hazırlayıp Rutkay Aziz’in yönettiği etkinlikte; 2003 yılında kaybettiğimiz Türk tiyatrosunun usta isimlerinden oyuncu ve yönetmen Kerim Afşar’ı hepsi alanlarında isim sahibi olmuş dostları anlatacaklar. Gecede Kerim Afşar’ın sevdiği ezgiler de yorumlanacak. Esin Afşar şarkılarıyla, Hakan Aysev Napolitenleriyle, Ufuk Karakoç sazı ve türküleriyle, Zafer Erdaş aryaları, türküleri ve sazıyla Kerim Afşar’a saygılarını sunacaklar. Sanatçılara piyanoda Aslıgül Ayaf ve Süleyman Alnıtemiz eşlik edecek.
Kerim Afşar’ın hayatını anlatan bir DVD’nin gösterileceği etkinlik de unutulmaz “Arkadaş” filminden de bir bölüm izlenebilecek. Selen Domaç’ın sunacağı gecede, Ali Düşenkalkar da Nâzım Hikmet’ten Kerim Afşar’ın sevdiği dizeleri seslendirecek.

Bilgi için : Faruk Şüyün 0.533. 468 30 63

ULUSLARARASI İSTANBUL DANS KONFERANSI

Türkiye’de ve Dünyada Dansın Bugünü
14 Nisan 2007 Cumartesi 09:30 – 12:30
İTÜ Maçka Kampusu, İTÜ Sosyal Tesisleri Konferans Salonu

UNESCO bünyesinde 1973 yılında kurulan ve günümüzde dünya dansının şemsiye örgütü olarak faaliyet gösteren Uluslararası Dans Konseyi (CID), İstanbul’da gerçekleştireceği 17. Genel Kurul Toplantısı vesilesiyle, Türkiye’deki dans çalışmalarını yakından görmek, bu alanda çalışmalar yapan kişi ve kurumlarla ilişki kurmak amacıyla, İstanbul Uluslararası Dans Konferansında ilk defa ülkemizdeki dans insanlarıyla bir araya geliyor. Konferans, salon kapasitesi dahilinde ülkemizin tüm dans insanlarına açık olacaktır.
Konuşmacılar
Prof. Alkis Raftis
CID-Uluslararası Dans Konseyi Başkanı, UNESCO, Fransa

Ulrich Roehm
Alman Federal Dans Eğitmenleri Birliği Başkanı, Almanya

Prof. Marie-Helene Delavaud-Roux
Antik Tarih Profesörü, Brest Üniversitesi, Fransa

Aliou Sow
Dans Eğitmeni, Gine-Bissau

Prof. Vasiliki Tyrovola
Dans Profesörü, Atina Üniversitesi, Yunanistan

Hayati Asılyazıcı
Bale Eleştirmeni

Şinasi Pala
Kültür ve Turizm Bakanlığı - Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü

Doç. Nihal Ötken
İTÜ TMDK Halk Oyunları Bölüm Başkanı

Yard. Doç.Tuğçe Ulugün Tuna
Dansçı, Eğitmen, Koreograf

Cemal Atila
Dans Dergisi Genel Yayın Yönetmeni


İletişim : İSTANBUL TURKUAZ TURİZM FOLKLOR DERNEĞİ
Adres : Rıhtım Caddesi, İskele Sokak No 54-A Kadıköy 34716 İstanbul
Tel-Fax : 0216 3482547 (hafta içi 17.30 - 20.30 ve Cumartesi 15.30-20.30 arası)
Gsm : 0532 2534888
E-mail : info@istanbulturkuaz.com - uncuoglu@superonline.com
Web : http://www.istanbulturkuaz.com/
http://www.istanbulturkuaz.com/cid-istanbul/CID-Istanbul.htm
DANS DERGİSİ
Tel : 0212 – 244 85 63
E-mail : ziyaret@dansdergisi.com


Merkez:
International Dance Council CID
UNESCO
1 rue Miollis, FR-75732 Paris, France
http://www.cid-unesco.org/


CID HAKKINDA

Uluslararası Dans Konseyi CID, tüm dünya ülkelerindeki bütün dans biçimlerini içine alan resmi şemsiye organizasyondur. Kar amacı gütmeyen uluslararası sivil bir organizasyon olan CID, 1973 yılında halen yerleşik bulunduğu UNESCO Paris Merkezi bünyesinde kurulmuştur.

CID dansta aktif olan uluslararası, ulusal ve yerel organizasyonları ve öne çıkan bireyleri biraraya getiren dünya çapında bir forumdur. CID genel anlamda dans sanatını temsil eder ve UNESCO’ya, ulusal ve yerel yönetim birimlerine, uluslararası organizasyon ve kuruluşlara tavsiyede bulunur. Üyeleri 140’tan fazla ülkedeki öne çıkan federasyonlar, kuruluşlar, okullar, gruplar ve bireylerden oluşmaktadır.

Başlıca özellikleri:

Uluslararası Dans Konseyi CID, UNESCO ile resmi danışma ve istişare ilişkisi içinde olan dünya çapında bir sivil kuruluştur. CID, üyelerinden farklı düzeyde gelişmesi anlamında bir şemsiye kuruluştur. Herhangi bir dans okuluna, gruba, federasyona veya başka bir kuruluşa bağlı değildir. Festivaller, atölye çalışmaları ya da yarışmalar düzenlemez.

Kesinlikle ticari değildir; herhangi bir ürün ya da servis satışı yoktur. Hükümetlerden, politik ideolojilerden ve ekonomik çıkarlardan bağımsız bir kuruluştur. CID dansın tüm biçimlerine eşit davranır. Dansın bir sanat biçimi, bir eğitim aracı ve bir araştırma konusu olması anlamında evrensel karakterini kabul eder ve herhangi bir dans görüşünü öne çıkarmaz. Ayırımcı değildir. Birleşmiş Milletler ve UNESCO’nun prensiplerini yansıtacak şekilde, ırk, cinsiyet, din, siyasi tutum ya da sosyal konumlara karşı önyargılı olmaksızın dansa yönelik her türlü yaklaşıma açıktır.

Bugün itibariyle CID üyeleri 140 ülkeden 100 üniversite profesörü, 100 doktora ünvanlı akademisyen, 300 kuruluş (federasyon, okul, grup, müsabaka, tiyatro, ve diğer) ve 1800 bireyden (koreograf, eğitmen, dans tarihçisi, yönetici ve diğer) oluşmaktadır. CID üyeliğe açık olup, dans konusunda yeterli ehliyete sahip kuruluş, organizasyon ve bireylerin üyelikleri kabul edilmektedir

Perşembe, Mart 22, 2007

TANGO PASION...


Omar Ocampo ve Monica Romero ikilisi 25 Mart'ta Armada'da bir özel gösteri yapacak...
Ayrıntılar şurada.

Pazartesi, Mart 19, 2007

"CARİYE" OKUNMADAN HAREM GEZİLMEMELİ!

Eskiden Topkapı Sarayı'nın "Harem" bölümü uzun yıllar ziyarete kapalıydı... Neden sonra ziyarete açıldığında çocuklar gibi sevinmiş, koşup görmeye gitmiştik. Bendeki izlenim "düş kırıklığı" olmuştu. O zaman bu kitap olsaydı eminim çok daha tad alarak gezebilirdim Harem'i... Sanat tarihi profesörü Gül İrepoğlu'nun "Cariye"sini kasdediyorum. Daha bitirmedim ama ele alınınca sonuna gelmeden bırakılmayacak türden bir çalışma bu. Hem sürükleyici hem öğretici... İrepoğlu ile geçen hafta içinde sohbet ettik. İki yeni romana birden başladığından sözetti. Ben de ona bir web kütüğü açmasını önerdim. Durun bakalım, takip edeceğim bu konuyu! İrepoğlu web kütüğünün ilk duyurusunu buradan yapmayı çok istiyorum!

Pazartesi, Mart 05, 2007

SEMAVER KUMPANYA MART PROGRAMI

* 12 Mart 2007 saat 20:30 Trainspotting Gala
* 11 Mart Bir Varmış Hiç Yokmuş Prömiyer

Muammer Karaca Tiyatrosu
İstiklal Cad. Karaca Çıkmazı No: 3 Galatasaray
Tel: 0212 252 44 56

TIM Show Center - Türker İnanoğlu Gösteri Merkezi
Büyükdere Cad. Derbent Mevkii (Darüşşafaka Köprüsü Yanı)
Tel: 0212 286 66 86

Çevre Tiyatrosu Kuvai Milliye Cd. Çevre Tiyatrosu Sk. No:43
Kocamustafapaşa Tel : 0212 585 59 35

Ayrıntılı bilgi:

http://www.semaverkumpanya.com/oyunlar.aspx

ZOR OLAN, NEŞEYİ CİDDİYE ALMAK...

Aydın Boysan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı
“Hayat Tatlı Zehir”i 17 Mart 2007 Cumartesi günü, 15.00 – 17.30 arasında
EKAV Sanat Merkezi’nde imzalayacak.

Cesurca yaşamış, bilmediği denizlere açılmaktan çekinmemiş, uzun hayatında yaşadıklarından ve dostluklarından süzdüklerini, sentezlemiş bir hayat bilgesi olan
Aydın Boysan, hayatından süzdüklerini yeni kitabında anlatıyor:
“İnsanlar en çok, ölüm ve hastalık gibi şeyleri ciddiye almış görünüyorlar. Kolayına kaçmak bu! Zor olan, neşeyi ciddiye almak.”

EKAV SANAT MERKEZİ
Zincirlikuyu-İstanbul
Tel: (0212) 336 10 46
http://www.ekav.org

Cumartesi, Mart 03, 2007

"ÇİZGİLİ BLOG"

cizgiliblog.com bir Mehmet Saygın yayını... "Animasyon, ilüstrasyon çalışmalarından örnekler sunar. Diğer çizerler, ilgili kitaplar, forumlar hakkında mesajlar içerir. Fransızca Rock müziğe ilgi duyar, gruplar, albümler hakkında fikir vermeye çalışır. Budur." diye kendini tanıtıyor.
Son mesajında şöyle diyor Saygın: "ÇizgiliBlog 100 mesaja ulaştı. Üşenmeden, okunmadan, keyif alarak geldim 100 mesaja, yolun çoğunu tek başıma gittim sanıyorum, ufak ufak ekmek kırıntıları bıraktım arkamda, meraklı, keyifli kuşlar yesin diye :)"
Çizgili'den P.D.A sayesinde haberdar oldum. Saygın, aynı zamanda bir pembe domates serüvencisi imiş. Bizim gibi. Böyle bir üye kazandırdığı için pembelere "medyun-u şükranız"!

Salı, Şubat 20, 2007

AYFER TUNÇTAN: "HARİTADAKİ ADAYA VARMAK"

Haritadaki Adaya Varmak

Cem Uçan'ın bu kitap hakkındaki editor yorumundan bir alıntı:

"... harita nedir? Bütün bir dünya, insanlığın tapusu, hayatın ve hayatların tamamı, geçmişin ve geleceğin sınırlarıdır. İnsanın varolduğu yer daima bir harita içindedir, evrendeki yerimizi harita resmeder. Haritadaki adaya edebiyatla varmak, bütün bir hayatı edebiyat aracılığıyla okumak anlamına da gelir..."

"...İşte Ayfer Tunç bu kez kendi edebiyat haritasında dolaştırıyor okuru, akıcı, samimi diliyle teslim alıyor, isteyerek bırakıyoruz kendimizi. Harita üzerinde yönümüzü kaybetmememiz için bir pusula görevi görüyor. Zaman içerisinde karşılaştığı kişileri bizlerle tanıştırıyor. Bunu yaparken farklı kimliklere bürünüyor: Bir okur olarak, kendi okuma “tarihinin” bazı duraklarına kısa ziyaretler yaptırıyor. Bir yazar olarak edebiyatını besleyen damarların ipuçlarını veriyor. Bir okuryazar olarak ona dokunan hayatın içinden okura sesleniyor. Herkesin haritasında bir adası vardır, bir gün varmak istediği... Herkes farklı yollardan ulaşmak için çabalar. Kimi kısa yoldan satın almak ister, ada sadece bir araçtır. Kimi hayal etmekle yetinir, bu yeterlidir onun için. Kimi de yalnız o adayı hayal etmekle kalmaz oraya edebiyatla varmak ister, Ayfer Tunç'un dediği gibi.
Bu kitap onlar; okurlar, yazarlar, okuryazarlar için..."

Hemen indirmeye başlıyorum! Teşekkürler AltKitap...

Cuma, Şubat 16, 2007

"KAPILARA DİKKAT" BAŞARIYLA GÖSTERİME GİRDİ

İsveç'te yayınlanan "Turkiska Ungdomsförbundet" gazetesinde, Tandoğan Uysal'ın "Helena Bergström'den Korhan Abay'a övgü" başlığıyla yayınlanan haberine göre Korhan Abay’ın başrol oyuncusu olarak oynadığı İsveç yapımı “Kapılara Dikkat”adlı filmi Göteborg kentinden sonra başkent Stockholm’deki Galası’nda da büyük sükse yaptı. Korhan Abay’ın filmdeki başarısı, İsveç’in ünlüleri tarafından uzun süre alkışlandı. Senaryosunu Denize Karabuda'nın yazdığı, İsveç’in ünlü artisti ve yönetmeni Helena Bergström’ün çektiği “Kapılara Dikkat Edin”, Göteborg kentinden sonra Stockholm’deki Gala Gecesi'nde izleyicilerin beğenisini ve alkışlarını topladı. Stockholm’deki Rigoletto sinemasında bin kişinin izlediği “Kapılara Dikkat Edin” adlı filmin Galası’nda, başrol oyuncusu Korhan Abay ile birlikte Deniz Karabuda ve filmde Türk Dışişleri Bakanı’nı canlandıran ünlü tiyatrocu Rasim Öztekin’nin başarısı filme adeta Türklerin damgasını vurdu.

-Bu Türkçe haberin tamamını okumak için lütfen haber başlığına ya da buraya tıklayınız! -

Not: Deniz Karabuda bu filmin "casting" aşamasında başroldeki "Dr. Sinan"ı oyanacak Türk aktörü ararken, Korhan Abay ile onların bir araya gelmesine "Web'de Kültür Sanat" vesile olmuştu. Resimde o anın (Ekim 2005, Armada Otel, İstanbul) bir görüntüsü var! O tarihte Korhan Abay hiç İsveççe bilmiyordu ve "el sıkıştıktan" sonra 3 ay içinde bu dili de öğrendi... Hepsini içten kutluyor, Deniz'in sıradaki filmini merakla bekliyoruz!

Cuma, Şubat 02, 2007

TÜRK İSVEÇ YAPIMI: "KAPILARA DİKKAT"! "MIND THE GAP" -

Karabuda, Abay,Bergstrom "Mind the Gap" ya da İsveççesiyle "Se Upp For Dararna", Türkçesi: çekimler sürerken çevrildiği biçimiyle "Kapılara Dikkat", İsveç'te gösterime girdi. Helena Bergstrom'un yönettiği filmin senaryosunu Denize Karabuda yazdı. Başrol oyuncularının içinde Korhan Abay da var. Filmin adı İngilizce'ye "Mind the Gap"; "Boşluğa Dikkat" oalrak çevrilmiş. Bu ilk olarak İngiltere metrosunda kullanılmaya başlanmış olan bir deyim. Metro vagonu ile platform arasındaki boşluğa düşülmemesi için bir ikaz. Bu klişe, Karabuda'nın senaryosunda da Türkiye'deyken parlak bir kalp cerrahı olan ancak İsveç'e göçtükten sonra ancak metroda vatman olarak iş bulabilen Sinan (Korhan Abay) ve ailesinin içinde yaşadıkları toplumla aralarında bulunan uçurumu da simgeleyen bir benzeti... İsveççe "Se Upp For Dararna" yanlış telaffuz edilirse "Delilere Dikkat" anlamına da geliyormuş...

17 Ocak 2007'de Gothenburg Film Festivali'nde gösterime giren film beğenildi. Abay, gerek oyunu, gerek kısa sürede öğrendiği İsveççesi gerekse incelikli ve disiplinli tavırlarıyla tüm kadronun sempatisini toplamış. Rasim Öztekin'in de konuk oyuncu olarak yer aldığı film hakkında "Variety"de çıkan güzel bir yorum aşağıda... Denize Karabuda ve Abay'ı içten kutluyoruz...

******************

"Mind the Gap"



"Se Upp For Dararna" (Sweden) A Svensk release of a Sweetwater Filmright II production, in association with Svensk, TV4, Cinema Art Prods., Succefilm, with participation of Break Even. (International sales: Svensk, Stockholm.) Produced by Colin Nutley. Co-producer, Waldemar Bergendahl. Directed by Helena Bergstrom. Screenplay, Denize Karabuda, from an idea by Bergstrom, Karabuda. With: Rakel Warmlander, Nina Zanjani, Korhan Abay, Zinat Pirzadeh, Dan Ekborg, Birgitte Sondergaard, Mattias Redbo, Lars Bethke, Stella Enciso, Erik Johansson.(Swedish, Turkish dialogue)



By GUNNAR REHLIN



Popular Swedish actress Helena Bergstrom makes a surprisingly assured helming bow with "Mind the Gap." Energetic romantic comedy with an immigrant twist is fun and entertaining while still keeping a foot firmly in reality. Aided by positive reviews and Bergstrom's built-in audience, pic should score locally; offshore chances also look bright.
Yasmin (Nina Zanjani) is a Turkish woman in her mid-20s who lives with her father, Sinan (Turkish thesp Korhan Abay), mother Ayse (Zinat Pirzadeh) and younger sister Dilek (Stella Enciso). Having grown up in Sweden, she has a liberated attitude and wants to become a policewoman.
Back in Turkey, Sinan was a highly respected surgeon before being forced to leave the country. In Sweden, he applied for a similar job but was refused and now drives subway trains. Unhappy and bitter, and with a limited knowledge of Swedish, he still rehearses the hand movements of a surgeon by night.
At the police academy, Yasmin meets Elin (Rakel Warmlander), a woman her own age, and the two immediately hit it off. Yasmin also meets Elin's b.f., Henke (Mattias Redbo), and they clearly find each other attractive. When Elin sleeps with one of the men at the police academy, and Yasmin and Henke get cozy, the friendship between the two women becomes strained.
Though it's a romantic comedy, pic still takes care to reflect the realities of racial prejudice in contempo Sweden, where many skilled immigrants are forced to take jobs beneath their qualifications.
Since 1990, Bergstrom has worked closely with her husband, helmer Colin Nutley, playing the lead in all his films. (Nutley is the producer of "Mind the Gap," and editor is Nutley regular Perry Schaffer.) However, where Nutley's films are often meditative, Bergstrom's is as lively as the actress herself. Her enthusiasm for the characters shines despite her lack of experience as a director.
Warmlander and Zanjani are very good as the two women, and Bergstrom pushes both actresses further than usual. Other actors are all fine, with Abay bringing dignity to the immigrant father who's light years away from the cliche immigrant fathers in other Swedish films.
Pic is loaded with amusing incidents, both from the police academy and from the private lives of the protags. The only subplot that feels redundant sees Elin and Yasmin suspecting a racist classmate at the academy of being a right-wing criminal, which feels like something lifted from a detective movie for kids. Camera (color), Olof Johnson; editor, Perry Schaffer; music, Per Andreasson; art director, Pernilla Olsson; costume designer, Maria Strid; sound (Dolby Digital), Lasse Liljeholm, Eddie Axberg. Reviewed at Svensk screening room, Stockholm, Jan. 17, 2007. (In Gothenburg Film Festival.) Running time: 102 MIN.
Read the full article at:http://www.variety.com/story.asp?l=story&r=VE1117932635&c=%categoryid%

Perşembe, Şubat 01, 2007

DEVRİM ERBİL “İSTANBUL-RENK-RİTM” SERGİSİ

Devrim Erbil’ in son dönem İstanbul resimlerinden oluşan “İstanbul-Renk-Ritm” adlı sergisi İzmir, Balçova'daki Agora Alışveriş Merkezi’nde düzenlenen “Agora'da Sanat Günleri” kapsamında 6 Şubat— 6 Mart 2007 tarihleri arasında sanatseverlere açık olacak... Etkinliğin destekleyicisi Akdemir Grubu.

Ayrıntılı bilgi: Sanat Tanıtım'da!

Resim: Devrim Erbil, İstanbul, Galata Kulesi

Salı, Ocak 16, 2007

15 MAYIS 2007'e KADAR KATILIM ŞANSI VAR!

TeatrOrfeo - La biblioteca di babele

Bir samimi çağrı ki demeyin gitsin! Bu arada "Multimedia" için "Çoklubasın" kullanımı da dikkatimi çekti...
Buyrun:

"Italya'nin Torino kenti tiyatro ve kültürlerarasi iletisim derneklerinden Teatro Orfeo, "La Biblioteca di Babele" (Babil Kütüphanesi) adli ana dilde edebiyat ve çoklubasin(multimedya) yarismasinin ikinci sürümünü baslatiyor. Sen de katil! Eger ana dilinde amatörce film veya müzik yapiyorsan, siir, düz yazi veya tiyatro oyunu yaziyorsan ne bekliyorsun!? "

ANADOLU SANATÇILAR DERNEĞİ'NİN YENİ SERGİSİ: KARTAL'DA!

"2002 yılında kurulan Anadolu Sanatçılar Derneği , bugüne değin altısı yurtdışında toplam otuz dört sergi gerçekleştirdi.

Paris’te , Duisburg’da yada Cannes’da gerçekleştirdiğimiz sergilerle Anadolunun herhengi bir yerinde gerçekleştirdiğimiz sergiler arasında bir fark görmüyoruz.

35. sergimizi Kartal’da , dernek merkezinde gerçekleştireceğiz.

Sergimizin amacı , resimde desenin önemine vurgu yapmaktır.

Resimli dünyada tartışma kabul etmeyen bir gerçek var; gördüklerini, düşündüklerini yada düşlediklerini kalem veya füzen gibi araçlarla kağıda geçmeyi başaramayan,yani “desen sorunu” olan birinin ressam olabilmesi zordur. Bu nedenle ressam olmak isteyenlere şunu öneriyoruz : önce kalem, sonra yine kalem ve fırça!..

Yeni etkinliklerde buluşmak dileğiyle ."
Sadık VARER ( ASD Sözcüsü )

Sergiye katılan sanatçılar ve sanatçı adayları :

Ali Ekber ATAŞ - Ali Naki İLHAN - Aynur KIZILTAN - Aysun BARBAROS - Azimet KARAMAN - Bahar EMRE - Bahar ERGER - Baki DEMİR - Berna SAPAZ - Canan AKAR -Cevahir AYMA - Derya PARLAK - Dilek KILIÇ - Diren BALKANLI - Ferit ÇENGELLİ - Gültekin ŞAMLI - Hande ÇINAR - Hasan DEMİR - Hasan ÖKTEM - Hazel AĞAÇ - İlker VARER - Merve YILDIRIM - Meryem ŞİMŞEK - Necati BADEM - Nihal DOĞANAY - Nizamettin YILMAZ - Rüveyda TEZCAN - Sadık VARER - Selin AKSOY - Serpil AKTAŞ - Sevim AK - Sibel ERGÜN - Şefika İNCE - Tülay ER - Zarif POYRAZ - Zehra (SARI) BAŞOFLAS - Zeynep ÜNLÜ ve Züleyha DEMİR.

Sergi tarihi: 20 – 1 – 2007 / 5 – 2 – 2007.
Açılış kokteyli: 20 –1 –2007 . saat ; 17,30 – 19,30 arası.
Adres: Anadolu Sanatçılar Derneği ( Çırçır Cad. Atabey Apt. No, 12 / 1 .Kartal – İstanbul)
İletişim: 0216 353 48 54 e-posta ; varers@gmail.com
Web: http://www.anatoliart.com/

Pazar, Ocak 14, 2007

NİĞDE KARATLI’DA ANTİK MEZARLAR





Aşağıdaki metni Sayın Fethi GÜRER e-posta ile yollamış bugün... "Elinize sağlık" diyerek aynen sunuyorum:






Güneş’in ilk ışıklarıyla yola çıktım. Amacım, Niğde Karatlı ve Dikilitaş bölgesi’ndeki kaya mezarları görmekti. Gerçekten bilen, gören için Niğde uçsuz bucaksız tarihi zenginliklerle dolu. Niğde- Kayseri yolundan sağa dönüş yaparak sağlı sollu etrafında patates tarlalarının uzandığı asfalt yoldan Merkeze 36 kilometre uzaklıktaki Karatlı Kasabası’na ulaştım. 1989 yılında belediye olan kasabada, belediye hizmet binası önünde bize rehberlik edecek olan Bülent Yılmaz ile buluştuk.
Bizans, Roma hatta daha ötesinin bölgede yerleştiğine dair çokça veri vardı. Kiminde kamyonetle yol aldık, kiminde tarlaları aşarak yürüdük.
Karatlı Kasabası’nın orta yerinde Romalılardan kalan tarihi kale ilk durağımız oldu. Kaleden geriye çok az bir bölüm kalmıştı. O kısımdaki surlarda duvar olarak kullanılıyordu. Görkemli olduğu kalıntılarından anlaşılan kalenin tamamı yıkılmıştı. Ayakta kalan çok az bir sur parçasının çevresi temizlenip bir pano koyularak kalıntı olarak yaşatılma şansı hala var. Dikkatlice bakınca kale surlarındaki taşlar Kemerhisar’daki Tyana kemer taşlarına benziyordu.
Kale ile ilgilendiğimizi gören vatandaşlar yanımıza geldi. Birçok değişik hikaye anlattılar. Hemen yanında bir yıkıntı göstererek, bu bölgede define çıktığını söylediler. Kale taşları çevredeki evlerde duvar taşı olarak kullanılmış. Niğde bölgesinde ovada kurulu izleri kalan tek yapı olan kalenin yakınında bir yıkıntıya doğru yürüdük. Manastır olduğu söylenen yapıda yerle bir olmuştu. Yıkıntılar içinde bir kovuk görülüyordu. Bu yapıdan açılan bir giriş ile metrelerce uzanan bir yeraltı şehrine ulaşıldığını söylediler. Giriş ağzını temizledik ama içine girmeye cesaret edemedik.
Karatlı kalesi, manastır ve çevredeki evler dikkate değer yapılardı. Birkaç ev resmi çekince kasabalının biri “aman hemşehrim fazla çekme, define var diye gece evi yıkarlar” dedi. Bölgedeki durumu anlatan en iyi söz işte bu cümlede gizli idi.
Karatlı Kasabası kaya mezarlarının olduğu yere doğru yola devam ettik. Kayardı’yı geçtikten sonra çıkış yönünde uzanan vadi de çok sayıda kaya mezarı karşımıza çıktı. Kasabanın güney batısında yer alan bölgede vadinin iki yanında kaya mezarları dikkat çeker biçimde görülüyordu. 15 tane kaya mezar ilk göze çarpanlardı. Gördüğümüz kadarıyla bu vadi bir dere yatağıydı ve zaman içinde dolmuş, vadi özelliğini yitirmiş. Temizlendiğinde mutlaka daha çok kaya mezar açığa çıkabilir düşüncesi ile çevreye baktım. Vadinin güney yamacında 11 kuzey yamacında 4 kaya mezar girişi vardı. Bir kaya mezar havaya uçurulmuş, anlaşılan bir şeyler aranmış keza çevrede çok sayıda yer oyulmuş, kaya mezar içleri de talan edilmişti. Vadide kasabaya yakın bölgedeki Kaya mezarın birisi diğerlerinden farklı olarak iki katlı idi. Sanıyorum, dönemin önemli kişilerinden birisine ait bir mezar olsa gerek. Kaya mezar kapıları kare ya da dikdörtgen ve bazıları kemerli yapılmış, bir kişinin gireceği genişlikte. Kayalara oyularak yapılan mezar içlerinde kiminde iki kiminde üç mezar yeri, oturma alanı ve bazılarında da duvara yapılmış çizimler vardı. En ilginç olanı görülür durumda kalan dağ keçisini kovalayan köpek figürü olandı. Aşı boyası ile çizilen bu resim fotoraflanacak kadar günümüze gelen önemli bir değerdi.
Her Kaya mezar girişlerinde farklı işaretler bulunuyor. Bu işaretler belli ki bir şeyleri anlatıyor. Kayalık alan üzerinde yer alan ana kayaya oyulmuş mezar yerleri de vardı. Ne yazık ki; Niğde genelinde olduğu gibi kaçak kazı yapanlar tarafından bölge talan edilmişti. Roma döneminden kaldığı varsayılan kaya mezarlar görülmeye değer dünü anlatan belgeler.
Kaya mezarları için gezi yolları yapılması, tanıtım panoları koyulması ve ilgi çekecek tanıtımlar yapılması gerekirdi.

Kaya mezarların olduğu vadiden bir kilometre ötede kasaba mezarlığı var. Bu alanda eski dikili mezar taşları da ilginç, üzerlerinde bir işaret yok ama farklı özellikte dikili taşlar var. Yolumuza devam ediyoruz. Şifan(yulaf) ekili tarlalardan araç ile gidemez olunca yürüyerek lahitleri andıran mezar taşlarının bulunduğu bölgeye gidiyoruz. Gördüklerimiz şaşkınlığımızı artırıyor. Karatlı Tatarlar Mezarlığı olarak tanımlanan alan 24. 01. 1991 tarihinde 947 sayılı karar ile Tarihi sit alanı olarak belirlenmiş, Ne yazık ki Sit alanın korunmadığı gibi bir bölümü yok edilip bir de verici direği dikilmiş. Duvar ile çevrili alanda 20’den fazla lahit taşını andıran mezar yeri var. Bazılarında bulunan şekiller, yazılar ve Semboller Hitit dönemindeki işaretlere benziyor. Bir tek farklı taş ise Osmanlıca yazılı bir mermer taşı. Bu taşın bulunduğu yerden alındığı ancak kendiliğinden sonra tekrar geldiği anlatılıyor. Bölge halkı tarafından orada yatanın önemli bir zat olduğuna inanılıyor. En azından bu sayede mezar taşı parçalanmaktan kurtulmuş.
Çevrede kaçak define avcıları tarafından oyulmuş yerler var. Taşların çoğu yerinden oynatılmış. Kiminin mezarları dahi parçalamış. Birden çok çocuk mezarı da o arada dikkat çekiyor. İlginç bir durumda bu tarihi mezar alanına yeni cenazelerinde koyuluyor olması. İnanılır gibi değil. Kapısı olmayan duvardan girişe müsait bu alanda da yağma var.
Niğdenin bilinmeyen bir yüzünü daha ilgi ile geziyoruz. Amasya’daki kaya mezarlarına benzeyen ama bilinmeyen, tanıtılmayan kaya mezarlarından sonra talan edilmiş lahiti andıran mezar taşları ile üzüntüyü yaşıyoruz. Bir il bu denli sahipsiz kalır mı?
Karatlı Kasabası’ndan rehberliğimizi yapan Bülent Yılmaz’a ‘kuş figürleri olan’ mezarlığı soruyoruz. ‘O yer ovada’ diyor ve kasabanın içine geri dönüyoruz. 5 bin nüfuslu bir belediye olan kasabada bu sefer ovada yol alıyoruz. Otomobil ile gidilemediği için kamyonetle yola devam ediyoruz. Patates tarlalarını aşıyoruz. Yollar çamur. Zor bir yolculukla önce Kırkgöz Mağaralarına ulaşıyoruz. Çevrede onlarca yeraltı yapısı var. Bu bölgede batık bir kent karşımıza çıkıyor. Bir giriş yeraltı şehrine açılıyor. Girenlerin bir süre sonra koşullar nedeni ile geri döndüğü bu yeraltı şehri dışında çok sayıda odalı yapı var. Yeraltındaki yapıların hemen yanındaki kayalara oyulmuş kağnı izlerinin yer aldığı İpek Yolu olduğu söylenen yol net olarak görünüyor. Bölge inceleme araştırma ve ilgi için bekliyor. Kalıntıların birinden diğerine geze geze yoruluyoruz. Duvarlarda şekil yok ama kimi tahripte edilmiş olsa onca yerleşim alanı bölgede yer alıyor. Daha önceki lahit mezarları andıran taşlarla yapılmış mezarlığa ulaşıyoruz. İnanılır gibi değil ama bu yerde belediye sondaj vurmuş ve ağaçlandırma çalışmaları yapıyor. Oysa kimi lahit taşları toprağa gömülü duruyor. İçlerinden birisindeki kuş kabartmaları dikkat çekiyor. Çevredeki her lahit birbirinden farklı ama hepsi altı oyulmuş, yer değiştirmiş. Burada da mezarlar açılıp içinde bir şeyler aranmış, taşları ise taşımak olası olmadığı için bırakmışlar.
Bu arada köylüler de bizi defineci sanarak etraftaki tarlalardan yanımıza geliyorlar. Resim çektiğimizi görünce rahatlıyorlar. Öylesine talan edilmiş ki çoğu lahit yerinden oynatılmış. Bu arada köylüler patates tarlalarından toprağı sürerken halen kemik çıktığını anlatıyorlar. İki lahit mezar taşından oluşan alanın da etrafı çevrilmiş ama kapısı yok.
Bölgede mutlaka çok kapsamlı bir kazı ile araştırma yapılırsa inanılmaz bulgulara erileceği görünenlerden anlaşılıyor.

Niğde Müzesine en azından üzerinde şekiller olan mezar taşları taşınarak yazıları incelenip, bahçede bu ve bunlara benzer mezar taşlarının bulunduğu bir alan oluşturulamaz mı? Çünkü Dikilitaş ile Karatlı’da yer alan bunca kaya mezar ve o döneme ait bilgilere Niğde ile ilgili yazılmış kaynaklarda rastlamak olası değil. Bu nedenle ciddi bir araştırma yapılması gerekiyor. Lahitlerdeki semboller incelenerek geçmişle ilgili detaylı bilgiye erişilebilir.
Hitit dönemi sembollerini andıran bu eserler incelenebilir. Sonradan konduğu anlaşılan Osmanlıca mezar taşı dahi okunduğunda bir özelliğin açığa çıkması bakımından önemlidir.
Mutlaka inceleme ve araştırma yapılmayı bekleyen bölgeden; ilgisizlikten yok olup giden tarihi düşünerek üzüntüyle ayrıldım. Umarım bu ve benzeri alanlarda gerekli çalışmalar kısa sürede başlatılır.



X X X X X

Cumartesi, Ocak 13, 2007

TANTANA: Tan Oral Sergisi...


TANTANA
Dostların Çizgileriyle Tan Oral Portreleri Sergisi

Tan Oral Önceki yıl “YÜZYÜZE” adıyla bir portreler sergisi açmış ve sergide yer alan çizimleri aynı adla yayımladığı bir kitapta toplamıştı.

Sergi ve kitabın tanıtımında ;

“Şu yada bu nedenle Tan Oral’ın kalemine takılan, tanıdık, tanımadık yüzlerce bildik yüz çizimleri” sözleri yer alıyordu. Bu kez bu serginin tam zıdd ile karşılaşıyoruz ve“TANTANA” adıyla açılacak olan bu yeni serginin tanıtımında;
“Şu yada bu nedenle Tan Oral’ı kalemine takan, tanıdık tanımadık yüzlerce bildik çizer, onu benzetmeye çalıştılar” sözleri yer alıyor.

Sergi, Galata’da Schneidertempel Sanat Merkezi’nde 18 Ocak 2007 Perşembe günü saat 18oo de açılıyor ve 25 Şubat’a kadar devam ediyor.

Salı, Ocak 09, 2007

SİDNEY'DEN PARİS'E YA DA TERSİ: "Centre Pompidou Video-Art 1965-2005" Sergisi

Fransızlar Video sanatının Pompidou Sanat Merkezi'yle örtüşen 40 yılını bir gezici sergiye dönüştürmüş: "Centre Pompidou Video-Art 1965-2005". İçinde Pompidou'nun yeni medyalar koleksiyonundaki en eski eser olan Nam June Paik'in "En Eski TV Aydır" ("The Moon is The Oldest TV") eserinden, günümüzün sürprizli, web-tabanlı pratiklerine kadar 30 kadar sanatçının işini barındıran sergi Şubat sonuna kadar Sidney, Avustralya'daki "Çağdaş Sanatlar Müzesi"nde (MCA) izlenebiliyor...
Niye mi buraya yazıyorum? Bu sitenin ziyaretçi istatistikleri dünyanın olmadık coğrafyalarından girilip okunduğunu gösteriyor, bir kere o yüzden. Bizden birileri oralardaysa bakarsınız bu bilgi işe yarar, gider gezerler! İkinci neden "MCA" web sitesini beğendim, paylaşmak için. Üçüncüsü de bu serginin etkileşimli gezilmesi amacıyla yapılmış ve aynı siteden indirebileceğiniz harika bir
broşür var! Bütün bunları da Rhizome'da gördüm!