Cumartesi, Aralık 17, 2016

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ 10. PALTO FİLM GÜNLERİ 19-24 ARALIK'TA!

19 - 24 Aralık tarihleri arasında, Eskişehir'de 10. PALTO FİLM GÜNLERİ yapılacak. Adını Gogol’ün Palto hikayesinden ve etkinlik dönemi olan kış mevsiminden alan Anadolu Üniversitesi Palto Film Günleri, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi desteğiyle yapılıyor...  

Açılış Filmi Rüzgarda Salınan Nilüfer, Açılış Konseri Babazula!
10. Palto Film Günleri, 19 Aralık Pazartesi günü, Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu’da kapılarını sinemaseverlere açacak. Bu yılın açılış filmi ise Seren Yüce’nin yönetmenliğini yaptığı Rüzgarda Salınan Nilüfer. Filmin ardından Seren Yüce ile bir söyleşi de yapılacak. 12.00’de Elveda Berlin, 15.00’de Paterson ve 18.00’de Rüzgarda Salınan Nilüfer film gösterimlerinin ardından Palto Film Günleri’nin açılış coşkusu Peyote Eskişehir’de Babazula performansıyla zirveye ulaşacak.

10. Yıla Özel 10 Palto Afişi!
Bu yıl, festivalin görsel tasarımı üstlenen "Alametifarika" önderliğinde, 10 illüstratör, Palto’nun 10. yıl projesi için buluştu. Öncelikle 10 film türü seçildi ve bir poster şablonu hazırlandı ve türlerin ruhuna en uygun çizgilere sahip illüstratörlerin marifetli ellerine bırakıldı:
Gürbüz Doğan Ekşioğlu – Romantik, Aykut Aydoğdu - Dram, Ethem Onur Bilgiç – Korku, Berat Pekmezci - Polisiye, Yavuz Öztürk - Komedi, Murat Kalkavan - Animasyon, Kaan Bağcı - Gerilim, Pınar Ulus - Müzikal, Aksel Ceylan - Belgesel, Efe Kaptanoğlu - Bilim Kurgu türlerini yorumladı. Posterlerin animasyonunu Cactus Motion, animasyonların ses tasarımını da Filim İşleri yaptı.

Animasyonlar için bkz: https://vimeo.com/paltofilmgunleri
10. yıl projesindeki tüm palto afişleri ve animasyonları için bkz:


Tüm Filmleri İzlemek İsteyene Palto Kart!
Bağımsız sinema örnekleriyle yılın son zamanlarında Eskişehir’de sinemasal bir alan oluşturacak
10. Palto Film Günleri kapsamında bu sene 13 film, Eskişehirli sinemaseverlerle buluşacak. Festivalde Yerli Sinema, Cannes Seçkisi, Dünya Festivalleri, Gece Yarısı, Animasyon ve Özel Gösterim kuşakları yer alıyor. Tarık Akan’ın anısına Maden filminin de gösterileceği festivalde Palto Kart sahipleri, her filmi -bir kez olmak üzere- istediği seansta izleyebilecek. Bu sene paltonuzu giyip izlemeye gideceğiniz filmlerin listesi ise şöyle: Rüzgarda Salınan Nilüfer (Seren Yüce), Tereddüt (Yeşim Ustaoğlu), Kalandar Soğuğu (Mustafa Kara), Maden (Yavuz Özkan), Elveda Berlin (Fatih Akın), Paterson (Jim Jarmusch), American Honey (Andrea Arnold), Aşıklar Şehri (Damien Chazelle), Karanlık Görev (Jee Woon Kim) Olli Maki’nin En Mutlu Günü (Juho Kuosmanen), (Kim Ki-duk), Kabakçığın Hayatı (Claude Barras) Şeytanın Oğlu (Brad Peyton).

PaltoAtölye’de Kimler Var?
Geleneksel hale gelen Palto Film Günleri atölye çalışmalarında bu sene Böcek Yapım yönetmenlerinden Ömer Faruk Sorak “Film Orkestrasının Şefi”, Mahmut Fazıl Coşkun ise
“Bir Yönetmenin Serüveni” atölyesiyle genç sinemaseverlerin ufkunu açacak.

Bir Palto Film Günleri Klasiği: “Askıda Bilet”
“Askıda Bilet” uygulaması, seyircilerin herhangi bir seansa bilet alıp gişeye, yani "askıya" bırakması ile gerçekleşiyor. Ekonomik zorluk çeken sinemaseverler gişeden biletlerini ücretsiz olarak temin ediyor. “Askıda Bilet” uygulaması ile Palto Film Günleri “...rağmen sinema” diyenlere selam duruyor.

Sponsorlar: Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi, Senna City Hotel, La Puerta Hostel & Restaurant, Social, Böcek Yapım, Alametifarika, Gravity Tasarım ve Danışmanlık, Cactus Motion, 1000 Volt, Peyote Müzik, Bakınız, Yeni Un, Nuh’un Ankara Makarnası ve Kuru Kahveci Mehmet Efendi...

Sosyal Medya paylaşımları için etiketler: #paltonugiygel #bukapaginaltinda

Ayrıntılar için
twitter.com/paltofilm

Cuma, Ekim 21, 2016

"HÜKÜM" - TÜRKER ARMANER'İN SON ROMANI

Güzel bir film seyrederken akla "rejisör nerede şu anda acaba?" sorusu hiç gelmez, film bitince de bittiğine üzülür ya insan, Armaner'in son romanı Hüküm de tıpkı öyle etkiledi beni. Okurken, hikayenin bir kurmaca olduğunu unutuyor, gerçek ve heyecanlı bir olaylar dizisiymişçesine soluksuz okuyor, son sayfalarına yaklaştıkça kitabın biteceğine üzülüyorsunuz. Hatta karakterlerin sesinden fiziğine, hareketlerine ve bulundukları ortamlara dair verdiği ayrıntılarla, sahneleri zihninizde görselleştiriyor, romanı mı okuyor, filmini mi seyrediyorsunuz, karıştırıyorsunuz...

Yazar, Kıyısız, Taş Hücre, Dalgakıran hikaye kitaplarında aralara serpiştirdiği, ilk romanı Tahta Saplı Bıçak'ta finalde yaptığı gibi, bu romanında da sürprizli bir sonla okuru şaşırtıyor, hatta irkiltiyor...

Öte yandan, Armaner'in inceleme kitabı Tarih ve Temsil'de ele aldığı, 19. yüzyıl Avrupası düşünce sistemlerinde önemli yer tutan, "aileye/vatana/ulusa... aidiyet", "zaman-mekân", "özgür irade - rastlantısallık", "iyi-kötü" gibi kavramlar, "Hüküm"de kahramanların iç seslerinde sıkça somutlaşıyor.  En çok da kendi kendileriyle tartışır, durumlarını sorgularken... "Ses" somut olarak da roller yükleniyor romanda. İyice gerçeküstü (!) ama bir o kadar etkileyici karakter; "Ölü duacısı kadın"ın ise ne dış ne iç sesini duyuyor okur! "Kukla ve kuklacı" kavramı bu kitapta da karşımızda.

Şehir ayrıntıları metne o kadar incelikli yedirilmiş ki 1920'lerin işgal altındaki İstanbul'unu bizzat yaşamış kadar oluyor, yeni şeyler de öğreniyorsunuz... Mesela Galata'daki ünlü Saint Pierre Hanı'nda hangi katta hangi büroların ve kimlerin çalıştığını, Tepebaşı'nda bir otelden dönüştürülen, çok katlı gazinonun çok uluslu casusların da gözde bir buluşma mekânı olduğunu, o yıl (1920) yasaklanan tombalanın yerini hamamböceği yarışlarının aldığını... Kısacası meraktan çok çabuk bitirdiğim "Hüküm"ü, bu kez ayrıntıların tadını çıkarmak için bir kere daha okuyabilirim. Biraz üstü geçsin şimdi...

(Güncelleme: Cumhuriyet-Kitap'da bugün bu kitap hakkında çok güzel bir yorum yayımlanmış:
"....Türker Armaner'in yeni romanı "Hüküm", galiplerin tarihi arasına sıkışmamak için uğraşan bir kahramanın hikâyesini anlatıyor. Bu kahramanın hikâyesi aslında Türkiye'deki vatanseverlik kavramının da tersten bakılarak yazılmış ama düzü görme amacındaki özeti..." Devamı şurada: Türker Armaner'in yeni romanı "Hüküm", galiplerin tarihi arasına sıkışmamak için uğraşan bir kahramanın hikâyesini anlatıyor. Bu kahramanın hikâyesi aslında Türkiye'deki vatanseverlik kavramının da tersten bakılarak yazılmış ama düzü görme amacındaki özeti..." 
Devamı şurada: Cumhuriyet - Kitap )



KaydetKaydet

Cuma, Ağustos 05, 2016

Ortadoğuyu Anlamak ve Gertrude Bell'in Mektupları

Ortadoğu'yu anlamak için bir süredir bazı romanlar okuyorum... Daha kolay oluyor...


Freidoune Sahebjam- Dağın Şeyhi Hasan Sabbah

Janet Wallack - Çöl Kraliçesi 

Project Gutenberg, Gertrude Bell'in bu kitaba temel oluşturan mektuplarını ücretsiz okutuyor:

The Letters of Gertrude Bell (Volume 1)

The Letters of Gertrude Bell (Volume 2)


Cuma, Haziran 03, 2016

"KAYIPKÖY'DEN MASALLAR" - HAYDAR KARABEY

Haydar Karabey'den yeni bir kitap! 
Bu seferki bir öykü kitabı!


Şehircilik, kentsel tasarım, kentsel bellek, mimarlık, turizm, 
eğitim konularında 50 yıldır düşünce üreten, projeler geliştiren mimar, akademisyen Karabey; Kuzey Ege’den Doğu Akdeniz’e uzanan, muhteşem Anadolu kıyılarındaki turistikleşmemiş minik köylerin, Gümüşlük, Bodrum, Datça, Kos, Marmaris, Dalyan, Göcek, Kalkan, Meis, Kekova, Demre’nin KAYIPKÖY’lülerinin tuhaf öykülerini bir araya getirmiş...

Everest Yayınları'ndan çıkan kitap 172 sayfa! 
Haydar Karabey, eserini şöyle anlatıyor:


“Bu öyküler, kapalı bir toplum yapısı içinde yaşamlarını mutlu sakin 
sürdüren ama kimi zaman da yalnızlıktan, sıkıntıdan neredeyse çıldıran insanları anlatıyor. Kapalı dünyaları durgun, dingin ve biteviye gibi görünebilir. 


Buna karşılık yapacak çok işleri vardır veya belki de çok işleri varmış 
gibi yaparlar. Konuşacak konu yoksa dedikodu üretir, işleri olmadığı 
zaman başlarına iş açarlar.


1980 sonrasında, yaklaşık bir otuz yıl kayıp köylerde dingin, onurlu ve 
dayanışmacı yaşamların ‘dışarıdan’ gelenlerin etkileriyle para, 
rekabet, hırs ile darmadağın oluğunu izledim.


Artık bu güzel insanlar (sayemizde) sonsuza dek sahneden çekildiler.
Bu tuhaf öyküleri, o güzel ve kayıp yerlerin, kayıp güzel insanlarına adıyorum.”

Perşembe, Şubat 11, 2016

M. ŞEHMUS GÜZEL'DEN: "DÖRT E-KITAP HEDİYE"

Sayın M. Şehmus Güzel'den böyle bir mektup gelmiş:
...Geçmiş yeni yıl kutlamalarından kiminde özel bir kitap bastırıp arkadaş, dost ve yakınlarıma gönderiyor, bir parça değişik olması umuduyla, yeni yılı bu biçimde kutluyordum. 2012 sonunda Ergün Eşsizoğlu kardeşimin önerisi üzerine bu işi bizzat yapıp, hazırladığım Kıssadır Hayat : Şiirler Üç isimli kitabımı 2013’ün gelişi vesilesiyle pdf biçiminde birkaç arkadaş, meslektaş, eş ve dosta ve siteye gönderdim. Yeni yıl hediyemin gönderiminde kolaylık, çalışmanın yayınında hızlılık kazandım. Bundan iyisi can sağlığı.
Dahası çalışmam birkaç sitede pdf olarak, kimindeyse e-kitap biçiminde okuyuculara sunuldu ve çok da iyi oldu. Bu e-kitabın okunması artık bir tıklamaya bağlı. « Pahalıdır », « bulamadık » ve benzeri hiçbir mazeret  artık geçerli olamayacak da.
Evet 2015 her bakımdan acılı, kanlı, dramatik olaylarla dopdolu bir yıl biçiminde ve tarihe ciddi olumsuz izler bırakarak geçti, böylesi belalı bir yılın sona erişini kutlamak mümkün, ancak 2016’nın daha beter bir yıl olması olasılığı maalesef yüksek, nitekim şu son kırkbeş gün içinde olup-bitenler bunun kanlı belirtileri. Ama her şeye rağmen ve yarınlarımızın daha barışçıl, daha eşitlikçi, daha özgürlükçü ve bilhassa güneşli olması arzusuyla ve yeni yılın gelişi vesilesiyle benzer bir işe giriştim:
Aralık 2015’te, daha önce hazırladığım ve o günlerde hazırlamakta olduğum dört çalışmamı bitirdim, düzenledim ve pdf biçimine dönüştürdüm, bu çalışmaları, birçok akraba, arkadaş, meslektaş, eş ve dost yanında yazılarımı yayınladığım veya geçmişte yayınlamış olduğum sitelere gönderdim, her siteye ayrı bir e-kitap biçiminde. Bu işin kotarılmasında yardımcı olan site yöneticilerine en içten teşekkürlerimi, sevgi ve selamlarımı burada bir kez daha sunuyorum.
Bugün herbiri herkes tarafından bir tıklama sonrasında okunabilecek bu dört çalışmayı yayınlandıkları kaynaklarla birlikte burada dikkatinize sunmak istiyorum, arzu edenler hemen bulup okuyabilsinler umuduyla :
ÇOK KÜL-TÜRLÜ-LÜK : "gomanweb" sitesinde ; Emeğin Sanatı Dergisi ise Ali Ziya Çamur’un yardımı ve katkısıyla e-kitap biçiminde sundu : ıssuu.com/emeginsanati adresinde.
FOOTBUSİNESS-FUTŞENLİK : Şu ana kadar herhangi bir sitede yayınlanmadığını şimdi farkettim. Birçok arkadaşa, akrabaya gönderdim ama demek ki sitelere göndermeyi ihmal etmişim. Hemen insanokur sitesine iletiyorum. Umarım orada pdf biçiminde sunulur.  
LEYLA ERBİL İLE : "ayorum" sitesinde.
PARİS’İN NABZI METRODA ATAR : webdekultursanat sitesinde. cerideimülkiye sitesinde. insanokur sitesinde.
Bu çalışmalardan birini, ikisini veya dördünü de okuyup gözlem ve önerilerini ileten bütün dost, arkadaş, akraba, hemşeri, meslektaş ve arkadaşa en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Yakın bir gelecekte bunlardan birini veya birkaçını basılı biçimde yayınlanmak fırsatını bulursam o zaman önerilerini ve katkılarını dikkate alacak, çalışmalarımı gözden geçirip öyle yayınlatacağım. Her yazarın da yakın okuyucularım gibi okuyuculara sahip olmalarını diliyorum.
Çalışmalarımı e-kitap biçiminde sunmak girişimim belki başka e-kitaplara da yol açar.  Değişik sitelerde  yazılarını zevkle okuduğumuz birçok dostumuzun da çalışmalarını bu yöntemle okuyucularımıza sunmak isteyeceklerini umuyorum, sezinliyorum. Onları bu konuda destekliyorum, teşvik ediyorum. Denemekte yarar var diyorum. E-kitap yayıncılığı belki daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmak için yeni bir olanak yaratacak, belki yayıncılığa yeni bir ivme kazandıracak. Bunu yakın gelecekte göreceğiz, bugün bu olanağı kullanmayı da ihmal etmemeliyiz diyorum.

Sunduğum her e-kitabın kapağı, göreceğiniz gibi, bizzat hazırladığım, seçtiğim, oluşturduğum bir fotoyla, bir kopyala-yapıştır ile veya bir desenle ve bilhassa çalışmanın içeriğine uygun gösel malzemeyle donatılı. Bu dört e-kitabı, künyesi, kendisi, kaynakçası, içindekileri ve beğendiğim fotolardan biriyle süslenmiş arka kapak yazısı ile, yani bir çalışmayı kitap biçimine dönüştüren bütün unsurlarıyla siz değerli okurlarımıza yeni yıl hediyesi olarak sunmaktan sevinç duyuyorum. Böylece hepinize teşekkür etmek, yeni yılda huzur, mutluluk, barış, esenlik, başarı dilemek olanağı da buluyorum. Nice yeni yıllara dostlarım, kardeşlerim.
Bu genel tanıtım yazısını bitirirken Çok Kül-Türlü-Lük başlıklı çalışmamın « sunu »sundan kısa bir alıntıyı « tadımlık » olarak hemen burada sunuyorum :
« Gidilen her yerde değişik ve pek çok değişik diller  ve türküler dinlenecek. Sözcükler çalınacak kulaklarımıza :
Herkes hem kendi dilinde konuşacak, hem de diğer dillerle « alışveriş » yapacak : Ve her dilden sözcük(ler) alınacak. Sözlüğümüz zenginleşecek : Dil kurumlarına inat. Dil(ler)i kırılacak çünkü : Ece Ayhan duymalı bunu Ece Ayhan ! Dil kıran adam !
Yeni bir kültür oluşacak.
Yeni bir kültür oluşuyor : Yıllardan, on yıllardan, yüzyıllardan bu yana. Renkli, çok renkli bir kültürdür bu. Çok dilli. Çok sesli.  Çok kimlikli. Pek çok kül-türlü. Çok halklı. Ve çok haklı.
Bunu farkedemeyenler tarihin dışına düşecekler. Çocukları günü gelince hesabını soracak : ‘ Herkes her yere giderken, herkes dolaşırken sizler nerelerdeydiniz ?  Neden sadece evinizdeydiniz ? ’ Bu açıdan bakınca Asya’nın altı ve üstü ve Güney Amerika ile Kuzey Amerika ve elbette Avusturalya,  ve bizzat kendi tarihimiz ve kendi ülkemiz geçmişimiz değil geleceğimizdir. »

ÖNEMLİ NOT : Bu dört e-kitaptan ve/veya diğer e-kitaplarımdan kaynakcası, yani künyesi, sayfası belirtilerek alıntı yapılabilir, onlara atıfta bulunulabilir. Bugün bu çalışmalara hangi sitelerde ulaşılabileceğini sunmakla alıntı yapacaklara bu bağlamda kolaylık oluşturmak ta istedim.
* * * * * * *

Salı, Şubat 09, 2016

Salı, Ocak 19, 2016

“Tarihin Sonsuzluğunda: Notre Dame De Sion 160 Yaşında” Sergisi

Notre Dame de Sion, kuruluşunun yüz altmışıncı yılını “Tarihin Sonsuzluğunda: Notre Dame de Sion 160 Yaşında” adlı bir sergiyle kutluyor. Okulun eski öğrencilerinin kurmuş olduğu NDS’liler Derneği’nin girişimiyle; Vildan Gülçelik, Dürin Ababay Kariyo, Emine Perviz Erdem-Genpa, Habbib Pişan, Ayşin Arca-Tura Turizm ve Ahmet Kozikoğlu-Vista Turizm’in desteğiyle hazırlanan sergi 20 Ocak-12 Mart 2016 tarihleri arasında, okulun sergi salonunda gezilebilecek.
Notre Dame de Sion, yüz altmışıncı yılında tarihin sonsuz akışına bu sergiyle bir kayıt daha düşmeyi hedefliyor.
Serginin küratörü Saadet Özen anlatıyor:
“Sergide, yüz elli kadar fotoğrafın yanı sıra yüz civarında öğrenci defteri, ders kitabı, kıyafet, okulun kendine has geleneklerini yansıtan ödül taçları, kuşaklar, kordonlar tarihî bir perspektifle ziyaretçilere sunulacak.
160. yıl sergisinin temeli, bundan on yıl önce, 2006’da, okulun yüz ellinci yılında yapılmış olan çalışmalara dayanıyor. O tarihte NDS’liler Derneği dönüm noktası sayılabilecek bu yıl dönümünü kurumun geçmişiyle yeni bir bağ kurmak için bir fırsat olarak görmüştü. Notre Dame de Sion, Fransa dışındaki ilk okullarından birini 1856’da, İstanbul’da, o dönemdeki adıyla Pangaltı’da açmıştı. Kuruluşunun yüz ellinci yılında okul hâlâ aynı yerdeydi. Okul on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın keskin dönemeçlerinde varlığını ve büyük değişimlerden geçmiş olmasına rağmen imgesini nasıl koruyabilmişti? Bu soruya cevap arayan mezunlar Roma’da ve Fransa’da bulunan NDS arşivlerine gitmiş, okulun eski öğretmen ve öğrencileriyle görüşmüş, ayrıca mektup, fotoğraf, karne, kıyafet gibi malzemeyi bir araya getirmişlerdi.
Bu çalışmalarla sadece kurumun tarihiyle değil Osmanlı ve Türkiye tarihiyle de ilgili değerli bilgilere ulaşılmış, okulun geçmişinin ancak bu büyük çerçevenin içinde anlam kazanacağı anlaşılmıştı. Bu çabalar 2006 yılında bir kitap (Saadet Özen, Notre Dame de Sion, 150 Yılın Tanığı, Yapı Kredi Yayınları), bir belgesel (Çalıkuşları, Notre Dame de Sion’un Çocukları, yön. Can Dündar) ve bir sergi (küratör Sadık Karamustafa, Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu) ile sonuçlanmıştı.
Çalışmaları üstlenenler, eskiye ait her tür izin - resmî belgeler kadar bireysel anılar, gündelik eşya vb.- geçmişin yeniden kurgulanmasında aynı derecede paya sahip olabileceğini görmüşlerdi. Bu doğrultuda NDS’liler Derneği kendi içinde düzenli bir arşiv oluşturarak bilgi ve belge toplamaya devam etti. Bunun yanı sıra Paris’te bulunan NDS arşivlerinde tekrar bir araştırma yürütülerek eldeki bilgiler zenginleştirildi. 160.yıl sergisi temel olarak bu yeni bilgilerin ışığında, tarihle yeni yaklaşımlarla hazırlandı. Yeni elde edilmiş olan bilgi ve malzemenin yanı sıra 2006’da yapılan çalışmalar sırasında kendileriyle görüşülmüş, kimi vefat etmiş olan okul mensupları da görüntü ve sesleriyle sergi salonunda yerlerini alacaklar.”
-Sergi, 20 Ocak’tan 12 Mart’a kadar (pazar günleri hariç) her gün saat 11.00-18.00 arası; gösteri ve konser günleri ise saat 20.00’ye kadar gezilebiliyor. 
Serginin küratörü ve "Yüz Elli Yılın Tanığı Notre Dame de Sion" kitabının yazarı Saadet Özen de 24 Şubat 2016, Çarşamba günü, saat 15.30'da, sergi mekanında bir konferans verecek ve sergiyi gezdirecek. -

Pazartesi, Ocak 11, 2016

MESLEKTE İZ BIRAKANLAR: ALİ GEVGİLİLİ'NİN 78. YAŞI KUTLANIYOR!

14 Ocak 2016, Perşembe günü, saat 14.00’te Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) düzenlediği Meslekte İz Bırakanlar toplantılarının onaltıncısında, usta gazeteci–yazar Ali Gevgilili’nin çalışma hayatı ve kitapları ele alınacak ve 78. yaşı kutlanacak...

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği Meslekte İz Bırakanlar toplantıları devam ediyor. Bu toplantıların 16.’sıTürkiye Gazeteciler Cemiyeti Üyesi, Basın Şeref Kartı Sahibi, -şu sıralar sağlık sorunu nedeniyle ABD'de bulunan- Ali Gevgilili'ye ayrıldı. Toplantı, 14 Ocak 2016, Perşembe günü, 14.00’te Cağaloğlu’nda bulunan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Burhan Felek Konferans Salonu’nda yapılacak.
ONU KİMLER ANLATACAK?
Toplantının moderatörlüğünü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto ve Başkan Vekili Vahap Munyar üstlenecek. Toplantıya; 1 Şubat 1979 yılında öldürülen Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) önceki Başkan Vekillerinden Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi, Dış Politika Yazarı Sami Kohen, Gazeteci-Yazar Yaşar Aksoy, Şair –Yazar Prof. Dr. Cevat Çapan, Ali Gevgilili'nin kızı, şair Elif Gevgilili konuşmacı olarak katılacak.

ALİ GEVGİLİLİ KİMDİR?
1938 yılında İzmir’de doğdu. İzmir Özel Türk Koleji ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde eğitim gördü. Mesleğe 1954 yılında Ege Ekspres'te başladı. Yeni İstanbul, Vatan gazetelerinden sonra 1963'de Milliyet'e girdi. Burada "Günlük" başlığıyla köşe yazılarını uzun yıllar sürdürdü, forumlar yaptı, iktisat sayfasını yönetti. Abdi İpekçi'den sonra bir süre başyazarlık, İ.Ü. İletişim Fakültesi yüksek lisans programlarında öğretim üyeliği yaptı. Akademik ağırlıklı yazılarından başka sinema eleştirmenliğiyle de tanındı. Yedinci Sanat, Yeni Dergi, Milliyet Sanat Dergisi başta olmak üzere birçok dergide sinema yazıları yayınlandı. Basın Şeref Kartı taşıyor. 
Yayınlanmış eserleri: Atatürkçü Dış Politika, NATO ve Türkiye, Türkiye'de 1971 Rejimi, Tarım Toplumundan Sanayi Toplumuna Geçiş Aşaması, Yükseliş ve Düşüş, Türkiye'de Yenileşme Düşüncesi, Sivil Toplum, Basın ve Atatürk, Çağını Sorgulayan Sinema, Türkiye'de Kapitalizmin Gelişmesi ve Sosyal Sınıflar.

 

Salı, Ocak 05, 2016

M. ŞEHMUS GÜZEL'DEN: "PARİS'İN NABZI METRODA ATAR"!

Yeni Yıl'ın bu ilk yazısı, yeni yıldan bir iki gün önce, "paylaşılmamak" kaydı ile bana yollanmış bir "armağan" hakkında olacak ama artık onu sizlerle de paylaşmam serbest!

Bu çok ilginç bir armağandı. Tıpkı ressamının "bitti" dediği bir resme ilk kez bakmak,  bestecisinin "tamamdır" dediği bir müziği ilk dinleyen, bir dostunuzun yeni doğan bebeğini ailesinden sonra ilk kez gören olmak gibi duygular uyandıran bir armağan! 
Son benzetiyle yola devam edersek, onu gönderen zaten "çok çocuklu" olup,  daha önceleri Web'de Kültür Sanat'a da ilginç içerikleriyle "armağanlar" yollamıştı: M. Şehmus Güzel

Ne rastlantı ki ilk armağanı da sekiz yıl önce gene bir yılbaşı arefesinde gelmişti... Paris'te yaşayan Sayın Güzel ile bugüne kadar hiç yüzyüze tanışmadık. Internet üzerinden tanışmamız ise, sevgili Güneş Karabuda ağabeyin, Yaşar Kemal fotoğrafları sergisi için Paris'e gidişimizin ardından yazdığım bir yazıdaki alıntı vesilesi ile olmuştu.

Eh, bu takdimden sonra -onu tanımayan ama yukarıdaki bağlantıları tıklayanlar- onun kim olduğunu çoktan görmüşlerdir... Tanıyanlar ise zaten sözünü ettiğim armağanın ne olduğunu anlamışlardır. 
Evet, "Paris'in Nabzı Metroda Atar"dan sözediyorum. Şöyle bir e.posta mesajına ekli olarak geldi:

"...Uzun zamanlar öncesinde iletişim kurmuş, birkaç yazımı sitenizde yayınlamış, okuyucularınızla paylaşmıştım. Yaklaşan yeni yıl vesilesiyle, geçmiş yılların kiminde yaptığım gibi, yeni yıl armağanı olması arzusuyla bir e-kitap hazırladım: PARİS'İN NABZI METRODA ATAR. 
...Hakiki bir kitap gibi yayınlanacak biçimde, ön kapağı, arka kapağı ve benzeri bütün unsurlarıyla hazırladığım bu kitabın Paris'i ziyaret edenlere, edeceklere ve merak edenlere yararı olacağını umuyorum. 
NOT: Bu çalışmayı basılı biçimde hakiki bir kitap ve/veya e-kitap olarak sunmak üzere çalışmalarımı da sürdürüyorum. Bu iş biraz zaman alacağa benziyor. Bu konularda bir gelişme olursa  ayrıca bildiririm..."

Pdf formatında yolladığı kitabın içeriğine hızla gözatarken bile birçok yerinde takılıp kaldım ve benim de anılarım olan istasyonlarla ilgili bölümlerin tamamını okumadan edemedim. "Paris'in Nabzı Metro'da Atar"; harika bir kitap. Hem bilgi verici, hem eğlendirici ve düşündürücü, hem sanatlı, hem de bir rehber kadar işlevsel... Tekrar çok teşekkürler Sayın Güzel... 

Yazarının tasarımı kitap kapağı...


Sayın Güzel, şimdi 2016 yeni yıl armağanını isteyen herkesle iki site üzerinden paylaşıma açmış bulunuyor:
1. İnsanOkur.Org: Prof. Dr. M. Şehmus Güzel / Paris'in Nabzı Metroda Atar
2. Ceride-i Mülkiye: Sayın yazarın kitabı Takdimi ve bağlantı.

Paris Metro Haritası
Kitabın Bölümleri: 
Sunu - 
"Kül tablası adam" / Nerede o eski metrolar / Metropolitain / Metrosuz olmaz Paris / Sürücüsüz metro / İntihar istasyonları / Vurdumduymaz / Onaltı hat / "Yeni kentler" ve RER / 58.000 Kişilik dev şirket / "Fransa Adası" / Aynalar aynalar / Dikkat denetim! / Metroda lifting / Grev Meydanı / En yeni metro istasyonları / Metro şık metro şok / Robespierre’i de sorun / "Yeraltında Ahenk" / Tarihin bıraktığı / Metroda rock’n’roll / Metro "Divan" / Farzet ki bir serüven / Hırsız var / Cumartesi metroları / Biletiniz ? / "Dönen grevler" / Grev Parislileri insanlaştırıyor / Değişen günlük alışkanlıklar / Kamyonlar / Ya sonra / "Ofsayta düşmek istemiyorsanız" / Yeraltı çeteleri / Yaşam ve ölüm / Metronun yeni yüzü / Reklamlar : Daha çok tüketim, daha çok "firar" / Duvar gazetesi / Durak : Ölümün eşiğinde / Çankırılı Mehmet / İncelik / Aşk ve cinsellik dilencileri / Kısa kesilmişler / İçindekiler

Kitaptan Bir "Tadımlık":


"EN YENİ METRO İSTASYONLARI

Cluny-La Sorbonne metro istasyonu, Paris'in ünlü öğrenci mahallesi Quartier Latin’de. Mahalle kadar namlı Saint-Germain ve Saint-Michel bulvarlarının kesiştiği noktada. La Chope, Le Grand Cluny, Le Petit Cluny, ikisi birden veya ayrı ayrı, L’Escholier, Le Ramses gibi kahvehanelere/café’lere, anılarımıza ve gençliğimize ve ütopyalarımıza ve Sorbonne nam mekana ve bilhassa Auguste Comte heykeline iki adım. Paris’in tam göbeğinde. Adı üstünde işte Sorbonne’a iki adım diyorum ya.
Le Grand Cluny 1980’lerin başından itibaren uzun zaman Paris VII. Üniversitesi’ndeki derslerimden sonra her akşam üzeri düzenli uğradığım, oturduğum, eş, dost, meslektaş ve arkadaşlarla buluştuğum café. Türkiye’den ziyarete gelen dostlarla akşam yemeği öncesinde buluştuğumuz mekan. Birer kahve veya birer bardak bir şey içip söyleşme olanağı bulduğumuz yer. Özellikle birinci kattaki salonu: Rahat, bulvarların otomobil ve insan seli gürültüsünden uzak. Korkut Boratav, Mete Tunçay, Türker Alkan, Cevat Geray hemen ilk aklıma gelenler..."

Yukarıdaki alıntıda sözü geçen, benim de -kızımdan dolayı-
en sevdiğim istasyonlardan: "Cluny La Sorbonne"

Fotoğraf-Kaynak: Wikimedia Commons














-------------------------------------------------------------------------------------------------------
(*) Haddim olmayarak yazarına ilk tepkim, bu kadar emek verilmiş bir içeriğin yalnızca "free" ve Türkçe bir e.kitap değil, başta Fransızca olmak üzere batı dillerine de çevrilmiş, hatta matbaa baskısı bir kitap olması gerektiği oldu. "Özgür Yazılım" ya da "Açık Kaynak" konusunun en başından beri ciddi taraftarıyım. Ama "özgür içerik" konusunda hala soru işaretlerim var (buradaki "özgür" esasen "free"; "ücretsiz" bağlamında olup, Türkçe'ye çevrilirken "özgür"ü kullanmak yeğlendiği için böyle kalmış durumda). Öte yandan bazı ülkelerde ve -her ne kadar "temellük" gibi eski bir sözcüğü kullanarak da olsa- bizde de Internet ortamında "özgür içerikler" bulunması için ciddi çabalar veriliyor.