Çarşamba, Aralık 30, 2009

M. ŞEHMUS GÜZEL'DEN: "PARİS’TE REMZİ RAŞA İLE"...

Dün adeta yeni yıl armağanı gibi bir içerik geldi.
Akademisyen yazar Sayın Şehmus Güzel'den. Aslında onun yazısından -bundan bir önceki haberde- alıntı yaparken tedirgin olmuştum biraz... Alıntı her ne kadar "makul" ölçüde ve kaynak göstererek yapıldıysa da "gene de benden izin almanız gerekirdi" derse diye düşünmedim değil. Bu yüzden hem alıntıyı yapıp hem yayınlayıp, sonra da onu şahsen tanıyor olabileceklere sormaya niyetleniyordum ki dün kendisinden bir e.posta mesajı geldi. Çok sevindim. Tesadüfen bulduğu bu sitede kendi içeriğine gönderme yapılmasına kızmadığı gibi, hoşuna bile gitmiş. Hatta tamamı burada yayınlanmak üzere aşağıdaki yazısını ve iki de resim göndermiş. Paris'te yaşayan Ressam Remzi Paşa'dan sözediyor. Çok teşekkür ederek hemen paylaşıyorum "Web'de Kültür Sanat"ın sevgili okurları ve muhtemel ziyaretçileriyle. 2010 herkes için aydınlık bir yıl olsun! Tekrar teşekkürler Sayın Güzel!


 "PARİS’TE REMZİ RAŞA İLE"...


Salı saat 13’e doğru Remzi’nin atölyesine vardım. Selam sabahtan, ülke ve dünya haberlerinden sonra, peynir, domates, ekmek ve benzeri şeylerden oluşan öğlen yemeğini acele tarafından halletmek üzere oturduk. Daha öğlen yemeğini bitirmemiştik ki Remzi’nin atölye öğrencilerinden Paule günaydın diyerek giriverdi. Biz yemeğimizi bitirirken ve Remzi’nin o tarihî cezvesiyle yaptığı «Entekeçe» tarafından kahveyi içerken Paule öğleden sonraki «etüdün» hazırlığına girişti.

Remzi’nin atölyesinde duvara yaslanmış uzun ceviz masanın üstüne fiyakalı bir örtü serdi. Onun üstüne de değişik türden meyveler. Bugün çünkü etüd konusu «nature morte». O bunlarla uğraşırken Frédérique geldi. Paule’le Frédérique  Remzi’nin atölyesinin altındaki «cave»a indiler, her öğrencinin ayrı ayrı resim çantaları, şövaleleri alınıp atölyeye çıkarıldı, birer ikişer. Bugün dört öğrenci olacak. Marie’nin sergisi  sürüyor ve onun orada «nöbet tutması» gerekli olduğundan mazereti var ve mazereti kabul edildi. Başka bir öğrencisinin annesi hasta, o da mazeretli, onun da mazereti kabul edildi. Bu soğuk Aralık gününde ve hele H1N1 nam virüsün insanlarla köşe kapmaca oynadığı zulüm anlarında anneleriyle ilgilenen bütün öğrenciler, yaş, cins ve sınıf farkı gözetilmeden tebrik ediliyor. Kimbilir bakarsınız örnek olsun diye bir veya ikisine légion d’honneur bile verilir.

Evet öğrenci kadrosu tamamlanmak üzere. İşte Gilberte de geldi. Sonra bir öğrenci daha de. Kaç kişi olduk ? Dört öğrenci, Remzi ve ben. Toplam altı kişiyiz. Şövaleler kuruldu. «Nature morte» hazır. Öğrencilerin kimi fırçalarını hazırlıyor, kimi boyasını denetliyor. Paule soruyor «Sarım yeter mi ?»

Remzi veya Remzi Raşa, Paris’in ve büyük ihtimalle Fransa’nın en tanınan Kürt ressamı. 1971’de Laon Ulusal Müzesi’ndeki kişisel, 1978’de Dourdan Müzesi’ndeki retrospektif sergisinden sonra onu tanımayan kalmadı. 1980’de ikisi kişisel altı sergi yaptı. 1981’de beş sergiye katıldı. 1982’de üç kişisel sergi açtı. Paris’te ve başkent dışında. Evet Remzi ve resmi buralarda tanınıyor. İlgi görüyor. Övülüyor.

Remzi ilk sergisini Mayıs 1947’de 19 yaşındayken Antakya’da açan ve hayatını katıksız bir biçimde resme adayan bir resim delisidir. 1947-1953 arasında İstanbul Güzel Sanatlar Akademesi’nin lise ve yüksek bölümlerinde okudu. Diplomasını cebine koyar koymaz soluğu Paris’te aldı : Resmin yatağında, sanatın merkezinde... Geliş o geliş. 1965’te «askerlik görevini yapmadığı gerekçesiyle» yurttaşlığını «kaybetti». Bu deyişler o günlerdeki resmi belgelerden. Hayatını gözü kapalı resme adamış adama bir fırça ve istediği kadar boya verin başka şey istemez...

Ben geçmişle söyeşirken öğrencilerinin mırılmırıllarını duyuyorum aniden: Remzi, Paule ile çizdiğini konuşuyor :

Paule : «Hayır burayı tamamen sarıya boyayacağım...»

Remzi «Bilmem ki ? Ama bak orada bu böyle değil...»

Paule : «Olsun ben kafama göre çizmek ve oraya ille sarı koymak istiyorum..»

Mırılmırılmırılmırıl

Gilberte fena halde kaptırmış. Frédérique ayakta çalışan ve ayakta  çizen tek öğrenci. Asında öğrenci demek göreceli bişey. Çünkü Remzi’nin yıllardan beri öğrencisi olan bu bayanlar aynı zamanda kendi çaplarında tanınıyorlar  ve her biri birkaç sergi açtı. Yani o kadar da «civciv» sayılmazlar. Ama Remzi ile ilişkileri usta çırak ilişkisi. Eniyi tarafından. Remzi herbirine kimi galerinin kapısını açmaktan da çekinmedi. Böyle usta da hani az bulunur. Remzi İGSA’de Bedri Rahmi atölyesinde geçirdiği zamanları anımsıyor mutlaka : «Renk reis renk !» diye gümbür gümbür gümbürdeyen bir Bedri Rahmi de öyle kolay kolay unutulmaz.  Hele Eyüb’teki «peyzaj günleri». Remzi anımsıyor : «Şehmus biliyor musun bir gün Bedri Rahmi bana ‘Bina çizmek yasak !’ dedi ve o gün bina çizmeyi bıraktım...»

Öğrenciler ustalarını unutmazlar. Zaman akar geçer... Saat 18’e doğru Remzi’nin öğrencileri fırçalarını temizlediler, boyalarını topladılar, sövaleler katlandı ve tümü  gelecek salıya kadar «dinlenmek» üzere «cave»a indirildi...

Sonra Remzi, Gilberte, eşim ve ben birlikte çıktık. Bu 15 Aralık 2009 saat 18’den itibaren  La Capitale Galerie’de «Poétique du Regard» («Bakışın Şiirselliği» diye çevirelim mi ?) toplu serginin açılışı var. Hep birlikte oraya gidiyoruz. Yirmiden çok ressamın tabloları arasında Remzi’den üç eser sergileniyor. Bir «Manzara», bir «Çiçekler», bir de Korsika’daki tatil günlerinden miras «Balkondan Ağaçlar». Galeriye girince ev sahibi Faik Bazencir karşıladı bizi. Bu galerinin sahibi Faik’se, hamisi de Remzi’dir mutlaka.

Açılışta iyi şair Halil Uysal, Vlada, Ludmila, Françoise, Nadine, Gustav, Jean gibi Remzi’nin ve Faik’in dostları, Faik’in kardeşi ressam Murat ve daha pek çok insanla ayak üstü sohbet ediyoruz. Halil Uysal gençlik arkadaşı Cemal Süreya’dan söz ediyor ve adı geçen her şairin enaz üç şiirini okumak ta farz olduğu için Halil, Cemal Süreya’dan üç, derken beş şiir patlatıyor. Uçuyoruz : Afrika filan derken bir de bakıyoruz ki Sivas ile Ankara arasında şirin bir yere varmışız. Tam kapıdan girerken  «Hoppp !!!," diyor Cemal Süreya : "Buradan ötesi için de Halil’in üç şiir patlatması lazım.» Halil bu «Dostumun hatırını kıracağıma kafamı kırarım!» deyip üç şiirini söylüyor. Biz mest oluyoruz. Sohbet derinleşince artık oturuyoruz... Remzi de bize ve sohbetimize katılıyor... Vlada fotoğraf çekiyor sürekli devrim sanırsınız. Remzi, «Ülkedeki dostlarım meraklanmasınlar, diyor, yakında Artisan Sanat Galerisi’ndeki karma sergide onlara da merhaba  demek olanağı bulacağım.»  Remzi Artisan’daki sergisiyle İstanbul günlerinin dostları Orhan Peker, Bedri Rahmi, Turan Erol ve diğerleriyle buluşacak. Hasret giderecek. Bu sadece tablolar arasında kalsa bile buluşma buluşmadır. «Üçüncü tip buluşma» diyelim mi ? Parisliler de üzülmesinler, çünkü ocak veya en geç şubat 2010’da Montparnasse Müzesi’nde düzenlenecek toplu sergide Remzi birkaç yapıtını  görücüye çıkaracak. Duyduk duymadık demeyin. «Ah ! diyor Remzi, bir de canım gibi sevdiğim kız kardeşlerim gelebilseler.» 

Eyfel Kulesi eğiliyor, Remzi’nin mesajını alıyor, güvercinlerinin sol ayak bileklerine iliştiriyor : O anda olanlar oluyor : Paris havalarından iki güvercin kanatlanıyor : Biri Batı’ya biri Doğu’ya pırrrrr...


* * * * 


"Web'de Kültür Sanat" Notu:
Bu yazıyı okuyan, Sayın Güzel'in şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmamış şu makalesini de okumaktan çok tad alacaktır herhalde:

Çarşamba, Aralık 09, 2009

"TÜRK MEVSİMİ"NDEN İZLENİMLER: KARABUDA, ORNAMENTA ve CAMONDO SERGİLERİ...

"Türkiye Mevsimi" Fransa'nın dört bir tarafında ve elbette Paris'te de "Türk Mevsimi" başlığıyla sürüyor... Bu iş kimilerine göre boşuna çaba. Kimilerine göre kesinlikle işlevsel. Kimilerine göre daha çok Türklerin rağbet ettiği bir dizi etkinlik...

Biz de geçen hafta kısa bir Paris gezisinde bunlardan ikisinin açılışına katıldık, birini de uzun uzun gezdik...

GÜNEŞ KARABUDA SERGİSİ

İlki -ki asıl gidiş nedenimiz- Güneş Karabuda'nın objektifinden "Yaşar Kemal'in 50 Yılı" başlıklı fotoğraf sergisiydi. "ELELE" Derneği'nin (Rue Martell, 8) merkezindeki serginin 28 Kasım 2009, Cumartesi akşamı yapılan açılışı, olağanüstü rağbet görmüştü. "Türk Mevsimi"nin 24-29 Kasım arasındaki bölümüne "Yaşar Kemal Mevsimi" dedirtecek kadar önemli etkinliklerde bizzat yerini alan Yaşar Kemal, ELELE'nin küçük salonuna girerken uzun alkışlarla karşılandı. Belki bu ana en iyi Prof. Dr. Şehmuz Güzel'in kaleminden tanık olunabilir:


"...derken alkışlar koptu aniden... O ana dek tıklım tıklım dolu, saat 19 olmalı, salonun önünde alkışlar sürüyor. Bu gelen Yaşar Kemal halayıdır. Belli oldu. En başta kasketiyle herkesten yirmi santim kadar farkla başı ve yüzü görülen ve sanki küçük insan denizinde bir Kağıthane kayığı gibi anlı ve şanlı, asil ve sevimli, halktan, bizden, dünyadan Yaşar Kemal Usta. Yanında eşi, hepimizin sevgilisi Ayşe Baban. İkisi de haşmetli. Yaşar Abi’nin sesiyle salonda bir Toros rüzgarı esti ki sormayın kardeşlerim: Mis gibi kekik kokusu. Yoğurt buz. Yılanların her biri bir köşeye kaçıştı. Alt kata inmeleri mümkün değil. Alt kat kitaplar ve kitapseverler tarafından doldurulmuş. Ragıp Duran ve Altan Gökalp, Yaşar Kemal ve Ayşe Baban’ın arkasındalar ve her yönden, ama bilhassa soldan gelen dalgalarla baş etmeye çalışıyorlar. Bu halay kardeşlerim salonun ana kapısından girdi... Güneş Karabuda da orada ve 'Elli Yıldan Bugüne Portreleriyle Yaşar Kemal' sergisinin açılışını böylece Yaşar Abi’yle birlikte yapıyor. Bu son derece başarılı, kimi ortak hafızamıza mal olmuş fotoğraflara baka baka bir tur attı Yaşar Kemal..."

Paris'te 14 Aralık'a kadar açık olacak bu sergi aslında daha önce Güneş Karabuda'nın İstanbul'daki diğer sergileri gibi İstanbul'da, Yapı Kredi Kültür merkezinde açılacaktı. Nedense olmadı. Duyduğumuza göre şimdi bu konu tekrar gündemde imiş ve daha geniş bir seçki ile İstanbul'a gelecekmiş... Umarız gelir...


"ORNEMENTA PARİS/İSTANBUL"
Paris Atölyesi'nde ("Ateliers de Paris", 30, Rue de Fauborg Saint-Antoine) yer alan "Ornementa Paris/İstanbul" adlı serginin 1 Aralık 2009, Salı açılışına da Koray Özgen'in daveti üzerine gittik...

Özgen, bu sergiye ŞişeCam için yaptığı ve "Seraphim" adını verdiği rakı şişesi tasarımıyla katılmıştı...
Sergi Paris ve Türkiye'den tasarımcıların süsleme sanatı üzerine yaptığı çalışmaları içeriyordu... Çalışmalarını Paris Atölyesi'nde sürdüren tasarımcı Arzu Firuz'un öncülüğünde düzenlenen bu tasarım sergisinde Türkiye'den Dice Kayek, Ela Cindoruk, Erdem Akan, Özlem Süer ve Defne Koz gibi ünlü tasarımcıların yanı sıra Paris'ten aralarında Warmi, Valerie Boy ve Sophie della Rosa'nın da bulunduğu altı tasarımcının projeleri yer alıyordu. "Ornementa Paris/İstanbul" sergisi de 30 Ocak 2010 tarihine kadar gezilebiliyor...

"KONSTANTİNOPOL'DEN İSTANBUL'A KAMONDOLAR"...


Gunes ve AyYahudi Sanatı ve Tarihi Müzesi, Versailles Sarayı, D'Orsay Müzesi, Louvre Müzesi ve Kamondo Müzesi'nin işbirliğiyle 19. yüzyılda İstanbul'un şehir planlamasına önemli katkılarda bulunan Osmanlı kökenli Kamondo Ailesi'nin öyküsünü konu eden ve 26 Kasım'da açılan "İstanbullu Bir Yahudi Ailenin Öyküsü: Kamondolar ve Sanat Hamilikleri" başlıklı bu sergi Yahudi Sanatı ve Tarihi Müzesi'nde yer alıyordu (71, Rue de Temple, Marais). 7 Mart'a kadar açık olan bu sergide Osmanlı kökenli Kamondo Ailesinin üç - dört kuşak yaşam öyküsü izlenebilirken, Yahudi kültürü, finans sektörü ve "sanat"ın bir yatırım aracı olarak nasıl da değerlendirildiğine pek güzel tanık olunabiliyor. Diğer zamanlarda Louvre Müzesi'nde bulunan ve bu sergi için yollanmış onca tablo ve heykel bir yana, sadece sanatlı kravat iğneleri koleksiyonu bile bakanları mest etmeye yeterdi... Tabii, biz "Türkler" olaraktan, sergi girişindeki panolarda yer alan "Kamondo'ların Paris'teki evleri bir müzeye dönüşmüş, ancak İstanbul'daki evleri korunamayıp,
şimdi otel olmuştur
" yollu açıklamalardan bir "gol yemişlik" duygusuna kapılmamışsak... Oysa hanları restore edildi, Tugay'lar sayesinde de kitaplaştı...

Eh, merdivenlerin durumu da şu önündeki tenekeler, ortasındaki direkler filan olmasa çok fena sayılmaz hani!!!

Aaah ah...