Mehmet Tekin’in Boşlukta Dönerken isimli resim sergisi 18 Nisan- 4 Mayıs tarihleri arasında Karşı Sanat’ta açılıyor...
O'nu 1995'de ilk tanıdığımda Latife Tekin, Akademi'yi kurma hazırlık ve telaşesi içindeydi...
15-16 yaşlarındaydı ve resim yapıyordu...
Bugün beşinci sergisi açılıyor...
Mehmet Tekin kimdir?
Mehmet Tekin, 1979 yılında Istanbul’da doğdu. Henüz ilkokuldayken ressam olmaya karar verdi ve resim yapmaya başladı.Tekin, lise ve üniversite eğitimini Amerika’da güzel sanatlar alanında tamamladı. Türkiye’yi ziyaretleri sırasında ressam Metin Talayman ile çalışma fırsatı buldu. 1999 yılında Türkiye’ye dönen genç sanatçı, çeşitli kişisel sergilere imza attı:
-Tıbbi İllüstrasyon Sergisi, Medwise Ortaköy, Istanbul, 2000.
-Gümüşlük Akademisi, Bodrum, 2002.
-Düş Rolleri, Eklisia, Bodrum, 2006.
-The Marmara Hotel, Bodrum, 2008.
-Nurol Sanat Galerisi, Bodrum, 2011.
Mehmet Tekin’in desenleri, öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli dergilerde ve BirGüngazetesinde yer aldı. Sanatçı, “beraber büyüdük” dediği annesi Latife Tekin’in son dönem kitapları için de desenler çizdi.
Türker Armaner, Mehmet Tekin resimlerini anlatıyor:
Mehmet Tekin’in resimlerinin bir kısmıyla Gümüşlük Akademisi’nde karşılaştığımda ilk dikkatimi çeken, figürlerin üzerinde durdukları zeminin ortadan kaldırıldığı, kaçış noktalarının ise giderek yok edildiği oldu. Kandinsky, Nolde, Heckel gibi ekspresyonist ressamların aklıma gelmesine yol açan, ressamın sadece bu tercihi değil, bazı resimlerde figürün bir leke biçiminde belirmesi, bazılarında yüzlerin birer maskeye dönüşmesiydi. Sihirbaz’da iki figür çerçevenin sanki dışına taşacaklar, yüzeyin geriye kalanını iç içe geçmiş sıcak ve soğuk renklerin tonlarına bırakmışlardı. Reach Out and Touch Faith’te ise kıpkırmızı bir ok çerçeveyi dikey bir biçimde yarmaya hazırlanıyordu. Circle of Name, figürlerin içinde eridiği, konturların belirsizleştiği bir resim olarak karşımda duruyordu. Figürler Mehmet Tekin’in resimlerinde ‘doğru’ yerlerinde duruyorlar, tuvalin üzerinde ressamın fırça darbeleriyle deviniyorlardı.
Mehmet dalgın şarkısının izinde çuvalını doldurarak ilerliyor. Aynı sözcüğü tekrarlarken sesten renk yaratmak üzerine düşündüğünden habersiz. Ölmüş bir hayvanın çene kemiği… Parmakların arasında yeni bir solukla canlanacak az sonra. Ressam orada, henüz adlandırılmamış toprağında gezegenin, adsız, koordinatsız, sıfatsız. Bir eylem olsaydı tanımlanacaktı hareketi, ama yoktu henüz eylem, sadece gölgeler, duvara iz bırakan canlılar.
Mehmet kendine bir ev yaptı ağaçtan, dalın sırtında yüzmeye başladı. Denizin topraktan ayrı olmadığını kanıtlamak için birkaç rengi birbirine karıştırıp giyindi. Ressam ressam değildi henüz. Adlar sınırlamamıştı karmaşasını. Hareket nereye doğru, bilinmiyordu. Eşya ayrı değildi o günlerde doğadan.
Mehmet elindeki çamuru dinliyordu parmaklarıyla. Gözlerimin içine bakarak yüzümü okudu, surete yansımayan bir ifade aktı parmak uçlarından çamura, oradan gözlerimin çukuruna. Hayvan olduğum zaman boşluğuna. İnsan habersizdi hayvandan, bitkiden ayrılığından, yoksundu kendinden. Yoksunken pek çok şeyden henüz öylesine doluydu benlikle. Canlı cansız tüm varlıklarla.
Mehmet elverişli bir kaya buldu değirmenli tepenin sırtında. Dolu dolu bir kahkaha attı, yarıldı bedeni. Şaka da düşünce de bedende başlıyordu. Resminde görenler anlattı. Cinsellik ayrı değildi oyundan. O bunun farkına vardı. Hayatı başlattı. Penisiyle gülen bir adam, göğüsleriyle seven bir kadın. Hareket için yüzey gerekti ressama. Geçmişinde bir canlının derisiydi önüne serdiği. Tohumlarını bitkilerin, çiçeklerin tozunu, beden sıvılarını karıştırdı bir taşın oyuğunda. Bir kuşun tüyüyle başladı gidip gelmeye, karıştırıp fırlatmaya, tükürüp yalamaya.
Mehmet tumbasını evin orta yerine oturttu ve yazdıklarından bir ritim verdi eline. Çizdiklerinde uzayıp giden bir temaşa, her biçim anlıyor derdini ötekinin. Rüyadan dünya netliğine gidip gelen kolajda elleri biçimleniyor resimle aynı anda. Çocukluk başladı adım atmaya, sıçrayışlı, kendine şaşırmalı. Emeklemeden yürürken bir kehanet dik yamaçlarda seken, koşarak uçan hayvanlardan: Hep çocukluk yürüyecek eli fırça tutmaz çizgilerde.
Mehmet biçime dil yontuyor, şiir ekliyor desenin ham kopyasına. Yoluna taş koyan çocuk, oyunsuz kalmıyor. Hece düştüğünde yeni bir hareket ekleniyor resme sabitlenene. İnsan geçişkendir, değişir dünya uyuduğunda. Kılık değiştiren yüzüyle yakalandığında biçimden öte bir dile kavuşur. Değişiminin hızıyla dile gelir kulak veren olduğunda. Dosdoğru içine bakar kendine hayat veren gözlerin.
Mehmet tabanlarını kanatıyor yürümekten. Biletler dökülüyor ceplerinden. Boyadan figür doğurduğunda cinsiyetin sıçramalı doğasına bırakıyor kendini. Hayvan kafalı insanlar geçiyor dünyanın yüzeyinden. Mitolojim yok, diyor Mehmet. İnsan hayvandan doğdu, hayvan insandan. Öyle ferah bir dünya, açılır kapanır renkler, beden yayılır zemin olmaya, kendini tutan bırakan, sınırsızlık yaratan sınırından. Tepedeki o tek ağaçla hızlanır hedefini yutmuş, uyutmuş hareket: Hem insan hem hayvan hem bitki; sessizlik, dönüş, anlam, haz, sevinç, yokluk, aynı zamanda varlık olmaya. Yer gök inleten bir kahkaha.
Mehmet Tekin: Kuş dolu ağacın altında, dalgalara siper bir kum canlısı. Rüyasını güne sardı. İpini tuttu geçip giden ne varsa.İpten bir desen, yeniden yaşam. Gitmek için kaldı. Düşlerini çalkalayan bir dünyadan çıkıp yaratılmamış bir paralel dünyaya girdi. Orada her şeyin biçimiyle konuşmaya başladığını gördüğünde soyunup tepedeki düzlüğüne uzandı. Resim olup resmetmeye. Henüz neresindeyse dünya zamanının.
Adres: Karşı Sanat Çalışmaları, Gazeteci Erol Dernek Sokak, No 11/4 Hanif Han, 34420 Beyoğlu/İstanbul
Pazar günleri dışında, hergün 11:00 - 19:00 saatleri arasında açık.
Kroki de burada!