Fikret İLKİZ
Yetmiş yedi yıllık ömründe şair, yazar, kitap yayıncısı, dergi editörü ve yazar örgütleri yöneticiliğiyle Türk edebiyatına önemli katkılarından dolayı “çoşkunun ve direncin şairi” olarak; 3-12 Kasım 2000 tarihlerinde düzenlenen TÜYAP İstanbul 19.İstanbul Kitap Fuarının “onur yazarı” Şükran Kurdakul... Dostlarına ve TÜYAP’a teşekkür etmek istiyorum. Çok şükür yaşıyordu ve “onur yazarı” seçildiğini, ne kadar sevildiğini gördü. Sağlığı hiç iyi değildi. Konuşmasında; birkaç damla gözyaşıyla karıştırdığı birkaç sözle dostluğun, direnişin, sevginin, şiirin gerçekliğini anlatmıştı. Çektiği sıkıntıları dirence dönüştüren ve inançlarından vazgeçmeyen bu adamın “ (...) Ne günler gelmiş geçmiş memleketten / Ne günler gelip geçiyor / Darağacından kurtarılan düşünceyi / Darağacına çekip asmak için tekrar / Namlular şakaklarda nasıl bekliyor (...)” dizeleri, memlekette olup bitenlerin resmidir. Adına yayınlanan kitaba, şairin el yazısıyla “Armağan” başlıklı şiirini koymuşlardı. “Armağan” şiiri kim bilir kimlere armağan?..
Bunca yıl çok ışık birikti avuçlarımda
Senin olsun.
Esinlen sevgi dokuyan ellerimden
Bunca yıl şiirin, kardeşliğin, kavganın
Has bahçelerinde yarattım bu gerçeği
Sabrım senin olsun,
Aşkım senin olsun.
Acıların sütüyle büyüttüğüm umutlar
Mahpushane avlularında boy verdi
Dolunay menekşelendi kirli kara camlarda
Her görüşte yeniden vurulduğumuz ana evren
Özgürlüğe boyadım saksımdaki çiçeği
Senin olsun.
Biz ki acılar döneminden
Ellerimizi kirletmeden geçtik.
Direncim senin olsun,
Sevgim senin olsun.
“Acılar döneminden” ellerini kirleterek çıkanlar, hala şiir okuyorlarsa eğer; bu şiir sizin armağanınız ... Okuyun ve ellerinizin kirlerinden utanın.
Şükran Kurdakul, 16-17 yaşında iken şiirlerini “Tomurcuk”/“Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri” isimli kitaplarında toplamıştı. Lise öğrencisiyken Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’ni kurma girişiminden dolayı tutuklanıp beş ay hapis cezası almıştı. Çocukluk ve gençlik yıllarını, 1946’da ilk tutuklanışını “Türkiye Yazıları” dergisinde, bundan sonrasını da Cumhuriyet gazetesindeki “Hapisten Babıaliye” başlığıyla yayınlanan dizide kendisi anlatıyor:
“Evet, 1946’nın aralık ayında evden alıp önce I.Şubede tuttular; sonra eski İzmir Cezaevinin Jandarma Karakolunda bir odaya kapadılar beni. İçerde bir asker sızmış yatıyor, ön dişlerinden ikisi eksilmiş biri asker kaputuna sarılmış okuyordu. Beni görünce başını kaldırdı.
- Geçmiş olsun, dedi.
- Sağ olun dedim.
- Hayrola?..
Duraladım.
- Ne yaptın da seni attılar buraya?
- Emekçi köylü Partisini tutuyordum, dedim.
- Vay be!.. diye coşkulandı asker.
Gözlerim o andaki gözlerin, o andaki yüzün resmini çekmişti ama yansıtamıyorum şimdi. Sesini kısarak:
- Ben de sosyalistim. dedi. Muğla’ya sürgün alayına götürülüyorum.
O denli ısrar etmeme karşın adını söylemeyen, o tarihteki, asker arkadaşla okuduğumuz romanları konuştuk. Dergilerimizi, yetişmekte olan yazarlarımızı konuştuk. Dönemin başbakanı Recep Peker’in bir tür faşizm geliştirmeye çalışmasına karşın İsmet Paşanın sessiz kalışını konuştuk.” Yargıtay şairin mahkumiyet kararını bozmuştu, ama liseden de atılmıştı.
77 yıldır bu topraklar üzerinde yaşamış Şair’le aynı topraklar üzerinde yaşamak ayrı bir onur… Onun dizeleriyle büyümek başka bir sevinç… Yaşam, sevgi, dostluk ve herkes için yaşanacak bir dünya yaratmaya adanmış ömrünü sonlandırdı. Onu yaşamının son yıllarında unuttuk. Oysa yarattığı gerçeklerini, sevgisini, şiirlerini ve direncini paylaşabilirdik. Yapmadık… Şiirlerine can verebilir miyiz? Şair Şükran Kurdakul toprak, hava ve su oldu. Güle güle Şükran abi!…Güle güle!…
- Geçmiş olsun, dedi.
- Sağ olun dedim.
- Hayrola?..
Duraladım.
- Ne yaptın da seni attılar buraya?
- Emekçi köylü Partisini tutuyordum, dedim.
- Vay be!.. diye coşkulandı asker.
Gözlerim o andaki gözlerin, o andaki yüzün resmini çekmişti ama yansıtamıyorum şimdi. Sesini kısarak:
- Ben de sosyalistim. dedi. Muğla’ya sürgün alayına götürülüyorum.
O denli ısrar etmeme karşın adını söylemeyen, o tarihteki, asker arkadaşla okuduğumuz romanları konuştuk. Dergilerimizi, yetişmekte olan yazarlarımızı konuştuk. Dönemin başbakanı Recep Peker’in bir tür faşizm geliştirmeye çalışmasına karşın İsmet Paşanın sessiz kalışını konuştuk.” Yargıtay şairin mahkumiyet kararını bozmuştu, ama liseden de atılmıştı.
77 yıldır bu topraklar üzerinde yaşamış Şair’le aynı topraklar üzerinde yaşamak ayrı bir onur… Onun dizeleriyle büyümek başka bir sevinç… Yaşam, sevgi, dostluk ve herkes için yaşanacak bir dünya yaratmaya adanmış ömrünü sonlandırdı. Onu yaşamının son yıllarında unuttuk. Oysa yarattığı gerçeklerini, sevgisini, şiirlerini ve direncini paylaşabilirdik. Yapmadık… Şiirlerine can verebilir miyiz? Şair Şükran Kurdakul toprak, hava ve su oldu. Güle güle Şükran abi!…Güle güle!…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder