Çarşamba, Mart 02, 2005

laleper aytek'in kitabı

Birkaç hafta önce Laleper Aytek'in kitabından sözetmiştik burada: "Kendine Ait Bir Fotoğraf"...

Aytek, Virginia Woolf'un "Kendine Ait Bir Oda"sına bir gönderme yaptığı bu ilk kitabından nasıl eleştiriler alıyor? Bunu henüz bilemiyorum.
Ben okudum ve baktım... Bazı fotoğrafların kitaptaki baskılarında yaşanan talihsizlik dışında kitaba diyecek söz yok. Gözlerinizi dört açmaya, gördüklerinize -ya da öyle sandıklarınıza- çok boyutlu bakmaya davet ediyor. Ya da "resmin arkasını görün" mü diyor? Çok kibarca yapıyor bunu tabii... Niye Virgina Woolf'dan yola çıkıyor peki? Bunu "Fotoğrafın Cinsiyeti" yazısında buluyoruz:


“Kendine Ait Bir Oda”da Virginia Woolf kadınların yüzyıllardır “görünmezliklerine” edebiyat ve kadın bağlamında bakarak (bunu fotoğraf ve kadın olarak değiştirdiğimizdeyse durum daha da vahimleşiyor, kadınlar daha da silikleşiyorlar!!!) oldukça temel bir soru: “kadınların neden yoksul oldukları” sorusunu soruyor. Kadınların yüzyıllarca eviçlerinde, sadece ev işleri yaparak ve çocuk yetiştirerek (önemsiz değil ama sürekli ve bir tek o yapıldığında besleyici olmadığı gibi geri de bırakıcı), hayattan, dünyada olan bitenden soyutlanarak –sadece izleyerek ama katılmadan-yaşadıkları, yaşamak zorunda bırakıldıkları bir dünya düzeni içinde doğal olarak sanat alanında da görünür olmaları oldukça yavaş ve sonradan olmuştur...
...ve Türkiye’ye dönerek; “bugün, Türkiye’de kaç kadın
fotoğrafçı olduğunu” soruyorum. Bu soruların hiçbirinin cevabının
birbirinden farklı olmadığının da farkındayım. Kadınların sanatta ve (nedense sanat olup olmadığı hala tartışılabilen) fotoğrafta da bu kadar “görünmez”, bu kadar “isimsiz”, bu kadar “yoksul” ya da bu kadar “geç kalmış” olmalarında; tarihsel süreçte, bu kadar
“içerde bırakılmış”, bu kadar sanatla yanyana görülmemiş ve bağdaştırılmamış”, bu kadar “herşeyden uzak tutulmuş”, bu kadar ve bir tek “çocuklarının annesi, evin düzenleyicisi, temizleyicisi, yemek pişiricisi, bulaşık ve çamaşır yıkayıcısı” olarak görülmüş olmasının büyük rolü olmuştur ve hala da olmaktadır.
Virgina Woolf bu durumu yine “Kendine Ait Bir Oda”da kısaca şu
cümlelerle anlatıyor: “Düşsel planda kadın son derece önemlidir; gerçek yaşamda ise tümüyle önemsiz. Şiiri bir baştan öbür başa kaplar; tarihte hiç görülmez. Kurmaca yazında kralların ve fatihlerin yaşamlarına hükmeder; gerçek yaşamda ailesinin parmağına bir yüzük geçirdiği herhangi bir oğlanın kölesidir.” ... Ama fotoğraf öyle değildi, fotoğraf , mutlaka ya da daha çok evin dışında olmayı, dışarda çalışmayı, insanlarla, hayatla, tüm olan bitenle karşılaşmayı ve bire bir maruz kalmayı gerektiren, zorlayan bir alan ve bir araçtı(r). Ve fotoğraf kadını yüzyıllardır seyredilen olandan, seyreden olana taşıyan güçlü bir ifade biçimidir. Kadınların fotoğrafta bu kadar sonradan var ve görünür olmalarını, sayılarının azlığını doğru anlaşılabilmesi ve yorumlanabilmesi için önce böylesi bir tarihsel sürecin ve fiziki koşulların gözden geçirilmesi, incelenmesi gerekir.
İlk kadın fotoğrafçılardan biri kabul edilen Juliet Margaret
Cameron’un ilk fotoğrafını 1864’de, (küçük kızının annesinin canı
sıkılmasın diye aldığı bir fotoğraf makinasıyla) fotoğrafın bulunuşundan 25 yıl gibi kısa sayılacak bir süre sonra çektiğini biliyoruz. Bu cesaretli girişime Cameron’un eşinin engel olmaması kadar, ailesinin ekonomik bakımdan oldukça rahat ve güçlü olması da bence önemli. Çekimlerini dışarda değil ama evinin içinde, önceden tavuk kümesi olarak kullanılan ve sonradan stüdyoya dönüştürülen “camdan oda”da gerçekleştiren Cameron, gözüne güzel görünen bir anı, doğru netlik yapmaya ve objektifi yeterince sıkıştırmaya gerek duymadan cesaretle tespit etmiş ve bu yüzden (ve bence bir de kadın olduğu için) tekniği bilmemekle suçlanarak, fazla ciddiye alınmamış. Özellikle o yıllarda elinde fotoğraf makinesiyle bir kadının dışarlarda dolaşması, izlemesi, bakması, seyretmesi ve fotoğraf çekmesi herhalde hiç de kolay değildi (bugün bile çekimlerde yaşadıklarımız ortadayken!!!). Sanıyorum tek başına bu bile gecikmenin haklı bir açıklamalarından biri olarak kabul edilmelidir." "...Bugün kim bu zamanın “kendine ait fotoğrafı”
olan kadın fotoğrafçıları daha da çoğaltmayacağını söyleyebilir?..."

Ben de soruyorum şimdi -feminist de değilim üstelik-; "Bu güzelim kitaptaki usta fotoğrafçılara ait fotoğrafları basarken yapılan teknik "azizlik", şöyle aksi, kaprisli, bir erkek fotoğraf sanatçısının kitabı basılırken yapılsaydı, kitap bu haliyle yine de satışa sunulur muydu sunulmaz mıydı?"

Siz yine de bulursanız kitabı bu haliyle edinin, "nümizmatik" değeri olacak bu baskının gibi geliyor bana, sonraki baskılarda bunların bulunamayacağını varsayarak...


Hiç yorum yok: