Bu yıl ikincisi düzenlenen "İstanbul Yaya Sergileri" kapsamında Tünel Meydanı'nda sergilenen Kemal Önsoy ve Ayşe Erkmen'e ait "Karşılıklı Yardımlaşma" isimli eser, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce önceki gece yakıldı. Kemal Önsoy'un, Erkmen'e ait olan heykelin üzerine gerçekleştirdiği eseri, Erkmen'in mevcut eserini unutturmak ve sergi sonunda insanlara tekrar hatırlatmak amacını taşıyordu. Yangın sonucunda Kemal Önsoy'un çalışması tamamen harap olurken, Ayşe Erkmen'in heykeli de hasar gördü. Tahrip etme amaçlı olarak nitelendirilen olayla ilgili olarak soruşturma devam ederken, tahrip olan heykelin yerinden kaldırıldığı bildirildi.
_________________
HÜRRİYET'TEN 23 Eylül 2005
İstanbul Sanat Tanıtım ve Araştırma Vakfı’nın (İSTAV) düzenlediği İstanbul Yaya Sergileri’nin ikincisi geçtiğimiz hafta başladı. Büyükşehir ve Beyoğlu belediyelerinin katkısı ile Koç Holding’in ana sponsorluğunda gerçekleşen serginin küratörlüğünü Fulya Erdemci ve Emre Baykal üstlendi.
Bu yıl dokuzu yabancı 23 sanatçının katıldığı sergi, 22 Ekim’e kadar sürecek. Yaya Sergisi için parklar, merdivenler boyandı; metruk binalara, çanak antenlere, su borularına ve elektrik direklerine sanat bulaştırıldı. Sergi alanı, Beyoğlu İstiklal Caddesi’nden başlayarak Tünel Meydanı’na oradan da Karaköy’e kadar iniyor. Çalışmaların hepsini görebilmek için dikkatli olmak, yerlerini önceden bilmek gerekiyor. İşte adım adım yaya sergisi.Gezimize Beyoğlu İstiklal Caddesi, 347 numaradan başlıyoruz. Odakule’nin tam karşısından, Ziraat Bankası’nın yanından. Burası sergiye kadar boş bir dükkandı, şimdi Bilgi Merkezi olarak hizmet veriyor. Camında serginin yayıldığı alanın bir haritası asılı. Sergi hakkında her şey burada var. Alman Karin Sander’in kitabı ücretsiz veriliyor. Kitapta Karaköy bölgesinin kent içindeki konumu, mekansal ilişkileri ve bugünkü yaşantısı anlatılıyor. Bilgi Merkezi’nde ayrıca Mimar Sinan Üniversitesi ve İTÜ öğrencilerinin yaptığı atölye çalışmalarının sunumları da yapılıyor. Siz buradan bir sergi haritası alarak çıkın yola...
NARMANLI HAN’DA YEMYEŞİL TEPECİK
Tünel yönünde yürümeye başlayın. İstiklal Caddesi 390 numarada Narmanlı Han var. Tarihi boyunca Rus Konsolosluğu, karakol, sanatçı atölyeleri gibi işlevler gören handa, bugün sadece birkaç büro ve noter var. Ancak hanın girişinde karşınıza beklenmedik bir sürpriz çıkıyor. Burada Saint Exupery’nin ‘Küçük Prens’ romanındaki fil yutmuş yılana benzeyen bir tepe var. Sanatçı Haluk Akakçe, hanın avlusuna yeşil bir tepe tasarladı. ‘Götürülemeyen’ adlı eserin peyzaj mimarlığını Kerim Kabadayı yaptı. 12 kamyon topraktan, 8 metre genişliğinde ve 3 metre yüksekliğinde bir tepe oluşturuldu ve tepenin üzerine 650 saksıdan oluşan yeşil bitkiler yerleştirdi.
TÜNEL MEYDANIN’DA "YARDIMLAŞMA" (yani yukarıda yakıldığı haberi verilen iş/ler...)
İstiklal Caddesi’nden yolumuza devam ediyoruz. Tünel Meydanı’nda ‘Karşılıklı Yardımlaşma’ adlı çalışmayı göreceksiniz. Kemal Önsoy, Ayşe Erkmen’in 1993’te Tünel Meydanı için tasarladığı ve halen burada bulunan heykelinin etrafına strafor duvar ördü. Amacı, üzerine afiş asan veya pankart ipleri bağlayanlara mesaj vermek. Heykelin işlevini yitirdiğine işaret etmek isteyen Kemal Önsoy, sergi sonrasında ‘Karşılıklı Yardımlaşma’ adını verdiği straforları çıkaracak ve Ayşe Erkmen’in heykeli yeniden ortaya çıkacak. Böylelikle meydana yeniden farklılık gelecek. Strafor kaplama 3 metre eninde ve 8 metre yüksekliğinde.Bu arada yine Tünel Meydanı’nda bulunan Fırat Büfe’nin ikinci katındaki pencerelerden Ömer Ali Kazma, her gün saat 19.00’dan sonra dijital bir gösteri sunuyor. ‘Bugün’ adını verdiği gösterisinde, Karaköy ve Haliç kıyılarında kaydettiği videoları izleyebilirsiniz.
MERDİVENLERDE İKİ SANATÇI KESİŞTİ
Yüksek Kaldırım’dan aşağı inin. Yokuşun dibine varınca sağa, Bankalar Caddesi’ne dönün. Oyak Bank ve İmar Bankası şubelerinin arasından çıkan dar merdivenleri göreceksiniz. Burası Hacı Ali Emin Sokak. Brezilya Sao Paulo’dan gelen sanatçı Carmela Gross’un ‘Boya ve Kırmızı Spot Işıkları’ konulu tasarımı yer alacaktı burada. Ancak Yaya Sergisi ile İstanbul Bienali’nin tarihleri çakıştı ve aynı sokağa Avusturyalı Karl Hains Kyloff’un eseri kondu. Bir başka deyişle iki sanatçı koskoca İstanbul’da aynı merdivende kesişti. Bu nedenle Carmela Gross’un eserinin sadece posteri asılabildi. Sanatçı ‘Karaköy’ün bağrındaki bu merdivenleri yayalar için neşterle açılmış bir yara gibi gördüm. Ben sergi için Brezilya’dan geldim. Merdivenleri kırmızıya boyamak istedim ama olmadı. Bienal bitsin ben eserimi yine gerçekleştireceğim’ diyor.
GALATA SERGİSİ: MUTLAKA
Tartışmalı merdivenlerden sonra Bankalar Caddesi’nde Karaköy istikametine doğru ilerleyin. Yolun solunda muhteşem mimarisi ile eski Osmanlı Bankası, şimdinin Garanti Bankası yer alıyor. İkinci kattaki ‘Galata’dan Bugüne’ adlı sergiyi mutlaka görün. Haritalar, fotoğraflar ve belgeler eşliğinde Galata’nın tarihi anlatılıyor. Müzeden çıkınca yeniden Karaköy tarafına doğru yürüyün. Yüksek Kaldırım’ın başındaki binaların çatılarına doğru bakın. Çatılarda çok sayıda çanak anten var. ‘Çanak antenin neresi ilginç’ demeyin, bu aralar hepsi kırmızıya kesmiş durumda. ‘Yüksek Kaldırımın Son Basamakları’ adlı tasarım için Fuat- Murat Şahinler, Ayten Başdemir ve Yakup Çetinkaya, çanak antenlerin yanı sıra Karaköy meydanındaki Trans Uydu Sistemleri dükkanını ve Akbank binasının yağmur borularını kırmızıya boyadılar. Bu arada Haliç Tersanesi’ndeki üç vinç de kırmızı, siyah ve beyaza boyandı.
Karaköy’deki katlı otoparkın altıncı katına dev harflerle ‘Bu da geçer yahu’ yazıldı. Ayrıca üzerinde ‘Gel Keyfim Gel’ yazan bankları da Karaköy rıhtımında görebilirsiniz.
KARAKÖY İSKELESİNE İGLOO
Aziz Sarıyer, Karaköy vapur iskelesine kontrplak, MDF, akrilik ve alüminyum kullanarak Eskimoların buzdan igloo evlerini anımsatan bir tasarım yaptı. Sanatçı İstiklal Caddesi’ndeki Bilgi Merkezi’nin içini de dizayn etti. Eve Sussman ve Loannis Savvidis’in ortak çalışması ise bir video ve dia gösterisi olan ‘Pek yakında Size Yakın Bir Nehirde’. Karaköy vapur iskelesinde dört kanaldan yayımlanıyor. Vapurda seyahat eden veya iskelede bekleyen yolcuların görüntülerini izleyebilirsiniz. Avustralyalı Callum Morton’un ‘Gırtlağa Kadar‘ adlı çalışması Karaköy katlı otoparkında kaydedilen seslerden ve görüntülerden oluşuyor. Otoparkta amaçsız dolaşan yayaların film müziği bu.Hat sanatının vefat etmiş iki ustası İsmail Hakkı Altunbezer ve Halim Özyazıcı’nın Türkçe harflerle yazdıkları ‘Gel keyfim gel’ ve ‘Bu da geçer yahu’ yazıları, poster olarak Karaköy Meydanı hırdavatçılar sokağının köşesindeki PTT binasının yan cephesine asıldı.
KARAKÖY’E YAYA ÜSTGEÇİDİ YAPTI
Hálá Karaköy Meydanı’ndayız. Hollandalı John Körmeling, yayaların yeraltı geçidi ile kısıtlı yürüme alanlarına alternatif yaya yolu yaptı. Meydanın ve Haliç’in farklı bakış açısı ile izlendiği alternatif yaya yolu, Aksu İşhanı’nın 3. katına kadar yükseliyor. Bu alternatif yolun üzerinden Haliç bir başka gözüküyor ve işhanının üzerinde ‘New Peace/Place (Yeni barış/yer) yazıyor. Sanatçı amacını, özel alan ve kamusal alan arasındaki ayrımı belirsizleştirerek iki alanın barıştığı üçüncü bir alan açmak olarak izah ediyor. Yaya yolu 2,5 metre genişliğinde, 6 metre yüksekliğinde ve 52 metre uzunluğunda. Hollandalı Auke De Vries de, Galata Köprüsü’nün ayaklarının üzerine yerleştirdiği ‘Yağmurdan Sonra’ adlı çalışması ile katılıyor sergiye. Köprü üzerindeki bir başka eser Ömer Ali Kazma‘ya ait. Pistte ilerleyen uçakların görüntülerini yansıtıyor köprüye. Bu video gösterisini köprünün Karaköy ayağında 19.00-02.00 arasında izleyebilirsiniz.
PENCEREDEKİ SALINCAKLAR
Canan Tolon, Karaköy Perşembe Pazarı’nda yıkık dökük bir binanın pencerelerine salıncaklar kurdu. Projesini ‘Görünmez ve imkansız olana dair’ diye açıklıyor sanatçı. Perşembe Pazarı’nda göz ardı edilmiş sokak çocuklarına, içinde hiçbir zaman oynayamayacakları bir oyun alanı sunuyor. Callum Morton’un ikinci eseri Perşembe Pazarı’ndaki metruk bir binanın önünde bulunuyor. Monton buraya üzerinde Levi’s yazan bir mağaza vitrini koydu. ‘Taşlanmış’ adını taşıyan eser, hırdavat dükkanlarının arasında duruyor. Çevresinde ticaret yapan esnafın ve eski dükkanların yok oluşunu, uluslararası sermayenin buraya girişini anlatıyor.
YALNIZ GİTMEYİN BİRAZ ÜRKÜTÜCÜ
Serginin bundan sonraki bölümü Perşembe Pazarı Parkı içinde. Perşembe Pazarı ile Haliç arasında kalan bu şirin parkta iki eser var. Ama park biraz tenha ve ürkütücü. Ağaçlar arasında yalnız yürümek pek akıllıca değil. Haliç’e karşı çimenlere veya banklara uzanıp içki içmeyi sevenlerin tercih ettiği bir yer. Bu nedenle bu bölüme grup halinde gitmeniz tavsiye edilir. Burada Danimarkalı Michael Elmgreen ve Norveçli Ingar Dragset’in ‘Kullanım Evi’ adlı eserleri var. Açık mimari tarzında yapılmış bir gecekondu gibi. Tavanı yok, dört duvarı var. Penceresinden Haliç gözüküyor.
MİMAR SİNAN GİBİ BAKIN
Yine parkın içinde Mimar Sinan’ın bir heykeli var. Yunan Ioannis Savavidis, heykelin önüne bir tahta perde çekti. Arkasına dolanınca heykelin göz hizasına kadar çıkan iki kat merdiven var. Bu merdivenleri tırmananlar, tahta perdeye Sinan’ın göz hizasında açılan küçük pencereden Sinan’ın baktığı gibi Süleymaniye Camii’ne bakıyor. İlginç bir eser. Görülmeye değer. Ayşe Erkmen, İstanbul’un önemli simgelerinden sayılan balık ekmek temasını işliyor. Karaköy’de günlük yaşantının bir parçası olan balık ekmeklerin fotoğrafları el ilanı olarak dağıtılıyor. Hale Tenger ise Yaya Sergisi’ne bazen bir kaldırım kenarına, bazen de duvarlara yapıştırdığı çıkartmalar ile katılıyor.
_______________
Hürriyet'in böyle ballandırarak anlattığı bu sergileri biz de geçen Pazar Fulya
Erdemci rehberliğinde gezme şansını yakaladık... (Bu Pazar da-2 Ekim- yine rehberli bir tur olacak. Saat 13.00'de Beyoğlu'ndaki Merkez'den başlıyor. Radikal'de Efnan Atmaca'nın Erdemci ile yaptığı röportaj da şurada.) Fulya Hanım, yakıldığını dün esefle gördüğümüz heykelin önünde iken halkımızın da ufaktan "katkılarda" (!) bulunmaya başladığı stropor yüzeyin her hafta fotoğrafını çektiklerini, bunu da kent ve insan ilişikisi açısından anlamlı bulduklarını belirtmişti... Bahsi geçen "katkılar" o gün için bir takım "ayakkabı izleri", biraz "grafiti", kesici birşeylerle "kazıma" ve "sıyırtma"dan ibaretti. Fulya Erdemci ise daha çok "Bu da geçer yahu" dev pankartının apar topar hem de kesilerek PTT binasından indirilmesine dertleniyordu. Ama dün (27 Eylül) sabah Tünel'de gördüğümüz manzara tüyler ürperticiydi. Fosforlu turuncu giysili temizlik işçileri Kemal Önsoy'un artık yerinde yeller esen heykelinin ahşap kaidesinden kalan kömürleri kırarak topluyorlardı. Yüzlerine baktım. Hiçbir ifade yoktu. "Yakmışlar mı?" dedim. "Yakılmış" dediler... Ayşe Erkmen'in bir metal dantela gibi diktiği sütun ise tam ortasından ikiye katlanmış, kısmen erimişti. Sanki o da boynunu bükmüş başına gelenlere ağlıyordu. Oradan dün geçmemin nedeni bir Pasaport işlemi için Tarlabaşı'na gitmiş olmamdı. Karşılaştığım manzara ve gördüğüm muamele zaten yeterince bunaltıcı idi. İlan edilen çalışma saatlerini kısaltıp, "biz az kişi ile çalışıyoruz, o saatler geçmez burada, şimdi gidin 2 saat sonra gelin"ler, saatlerce sırada bekleyenler dururken "tanıdık"ların işini görmeler... Bağırıp çağırmalar... Vatandaş köle, bu arkadaşlar kadri bilinmez mucizevi fedakarlar sanki... AB'ne girdikten sonra Yunanistan'da halka yapılagelen bu tür muamelelerin "bir günde değiştiği" söyleniyordu. Bunları düşünürken bir de yanmış heykelle karşılaşma... Tam o sırada şu son haftalarda kenti kaplayıp, adeta hepimizle alay eden "Hiç farkettiniz mi?" reklam pankartları aklıma geldi. Sonra bu sabah e-posta kutumdan aşağıdaki mesaj çıkınca, onu da buraya alayım dedim:
Her yerde gördüğümüz "FARK ETTİNİZ Mİ ÇEVREMİZ HİÇ BU KADAR TEMİZ
OLMAMIŞTI" afişleri üzerine;
FARK ettiniz mi? Parklara, bahçelere,
halkın bir yudum da olsa nefes almaya çalıştığı yeşil alanlara birer cami kondurmaya kalkıştılar. İstanbul hiç bu kadar dinselleştirilmemişti!
Fark ettiniz mi? Dünyanın en gözde limanlarından Galata rıhtımını
yok pahasına satıyorlar. İstanbul hiç bu kadar yağmalanmamıştı!
Fark ettiniz mi? Haydarpaşa Garı'nı ve tarihten süzülüp gelen
onlarca yapıyı satacaklar. İstanbul hiç bu kadar peşkeş çekilmemişti!
Fark ettiniz mi? Atatürk Kültür Merkezi'ni yıkacaklar. İstanbul
hiç bu kadar tahrip edilmemişti!
Fark ettiniz mi? Beklenen büyük
depreme karşı elle tutulur hiçbir çalışma yapmadılar. İstanbul hiç bu kadar sahipsiz kalmamıştı!
Fark ettiniz mi? Belediye otobüsleri,
dolmuşlardan daha pahalı taşımacılık yapıyor. İstanbul hiç bu kadar kazanç kapısı olmamıştı!
Fark ettiniz mi? Vapurları aldılar,
işletiyorlar. İstanbul'da deniz ulaşımı hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı!
Fark ettiniz mi? Türbanlıları kamusal alanda çalıştırmaya
başladılar; sosyal tesislerde içkiyi yasakladılar. İstanbul hiç bu kadar laik cumhuriyete meydan okumamıştı!
Fark ettiniz mi? Müteahhitlere
kaldırım taşlarını söktürüp kaldırım taşı döşetiyorlar. İstanbul hiç bu kadar birilerini zengin etmemişti!
Fark
ettiniz mi? Hayırsız adaya Mevlana heykeli dikmeyi düşünüyorlar. İstanbul hiç bu kadar komik duruma düşmemişti!
Fark ettiniz mi? Caddeler delik
deşik. İstanbul hiç bu kadar ihmal edilmemişti!
Fark ettiniz mi?
Hırsızlık, gasp, kapkaç aldı başını gidiyor. İstanbul hiç bu kadar güvensiz olmamıştı!
Fark ettiniz mi? Kaldırımlar, üst geçitler, alt
geçitler seyyar satıcıların işgali altında. İstanbul hiç bu kadar denetimsiz kalmamıştı!
Fark ettiniz mi? Mahalle arasındaki sokaklardan
otopark parası toplamak istiyorlar. İstanbul hiç bu kadar sömürülmemişti!
Fark ettiniz mi? Alanlara ''Fark ettiniz mi''
panoları yerleştirdiler. İstanbul hiç bu kadar enayi yerine konmamıştı!
Fark ettiniz mi?
İstanbul, Türkiye'nin aynasıdır.
Türkiye hiç bu hale düşmemişti!
Bu da geçecek inşallah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder