Beyrut'lu bir kadın sanatçı, Zena el-Khalil, web-kütüğünde Lübnan'da yaşananları yazıyor. 1976 doğumlu Zena, bir Amerikalı "çevre savaşçısı" Wael ile evli. Zena savaşın çevreye etkisini de fotoğraflarla görüntülemiş burada. Ölü balıklar, kumsalı siyaha boyayan petrol...
Zena, "Imagining Ourselves" ("Kendimizi Imgelemek") web sitesinde diğer sanat projeleri arasında evlilik hikayesini de anlatıyor. Pembe bir gelinlik giyip Beyrut sokaklarında dolaşmayı da içeren "Bir Koca Lütfen" başlıklı bir etkinliği var. O sırada gerçekten evlenmeyi hiç düşünmeyen Zena, Wael ile evlendiğinde aynı pembe gelinliği giymiş...
Zena, sanatsal çalışmalarını "Ziggydoodle" web sitesinde belgeliyor. Aynı sitede "günlük" formatındaki yazılarını son günlerde "Beyrout Update" adını verdiği savaş günlüğüne taşımış...
Israel uçaklarının attıkları arasında sadece bomba yok. Aşağıdaki karikatür gibi psikolojik silahlar da atıyorlar. Bir Lübnan haritası üzerine oturan Hamas lideri, Suriye ve İran cumhurbaşkanları... Cam kaptan Nasrullah çıkmış "Başka bir emriniz var mı?" diyor...
Zena kendisine "empoze edilen" bu savaş yüzünden Lübnan'ı terkedip, "öteki yaşam"ına devam etmek zorunda olduğunu belirtiyor. "Yoruldum" diyor. "Bütün savaşlar gibi sivillere empoze edilen bu savaştan çok yoruldum ve yazdıklarımla 'gelen posta' kutunuzdaki baskı yaratan mesajlardan bir tanesi daha olmak istemiyorum!"
O böyle diyor ama...
Savaş hakkında yazdıkları arasından bir mektup var ki bugünlerde hemen hemen tüm Internet basınında yer alıyor.
İstanbul "Indymedia"da bu mektubun Ufuk Dalmış tarafından yapılmış çevirisi var. Bir Türkçe çeviri de Betül Akdağ tarafından yapılmış. Bu metin arkadaşım Laleper Aytek'e ulaşmış. O da "ne yazsam siliyorum, kelimeler kifayetsiz kalıyor ve bu elimiz kolumuz bağlılıkta donup kalıyorum, sizlerle de paylaşmak istedim." diyerek bana (da) yollamış. Ben de "Web'de Kültür Sanat" okur ve ziyaretçileri ile paylaşıyorum.
********
Date: 27.07.2006 14:00:16
Subject: Beyrutlu bir kadın sanatçıdan mektup
************
Öksürmeye başladım. Ama nedenini bilmiyorum. Hasta değilim. Soğuk algınlığım da yok. Sanırım fazla stresten kaynaklanıyor. Bedenim kendini güçsüz hissediyor. Ne kadar su içersem içeyim ağzım hep kuru. Tükenmesini istemediğimden çok fazla su içmeye de korkuyorum.
Dün gece muhtemelen bütün hayatım boyunca deneyimlediğim en korkunç gündü. Çok yorgun ve bitkindim. Günlerdir uyumuyorum. Nihayet bir an sessizlik olduğunda ise, karnım ve kalbimdeki gerginlik beni derin bir uykuya dalmaktan alıkoyuyor.
Dün gece Dahiyeh (Beyrut’un varoş bölgesi) üzerine düşen en az 15 bomba saydık. Bunlar sadece bizim duyduklarımız. Gecenin bir yerlerinde kendi kendime, eğer birazcık olsun uyuyamazsam çıldıracağımı söyledim ve beni öldürenin bu olacağını…
Hiçbirşey yiyemiyorum. Bu yüzden psikolojik direncimi kaybediyorum. Bu noktada herşey ruh halime bağlı. Biliyorum ki güçlü olmalıyım ve olacağım. Ama yaşadıklarımı inkâr edemem.
İnsanların kahramanlıktan olduğu kadar dibe vurmaktan da haberdar olmalarının önemi olduğunu düşünüyorum. Pek çoğumuz bir çok şeyle başetmeye çalışıyoruz, tehlikeye içindeyiz. Beyrut, halkı için yiyecek, su ve ilaç bulmaya çalışıyor. İnternet üzerinden ya da başka bir biçimde birşeyler yapıyor olmamız hasta, korkmuş ve bitkin olmadığımız anlamına gelmez.
Dün gece, bu ana kadar yaşadığımız en kötü bombardımanı yaşarken, gürültülerden artık korkmadığımı farkettim; ne kadar da çabuk alışıyorsunuz. Farkettim ki en çok canımı yakan, “BİLİNMEYEN”.
Yarın ne olacak? Bu olanlar ne zaman son bulacak? Nasıl yeniden ayağa kalmaya başlayacağız? Mülteciler kabul edilecek mi? Güneydeki insanlar ne halde? Ve bütün bir ülkeyi cezalandırmak neden? Bunların ardındaki gerçek plan ne? Herşey daha ne kadar kötüye gidecek?.. Eşim ve ben, ülkeyi terketmek konusunda yardımcı olduğumuz yabancı sığınmacıları barındırıyoruz. Bu sabah ikisi gitmeyi başardı, bir Alman ve bir İsviçreli. Diğer ikisi İngiliz ve Alman. En saçma olan da şu ki Amerikan büyükelçiliği buradaki vatandaşlarına en az yardım eden elçilik. Telefon hatları servis dışı. Birkaç gün önce tesadüfen tanıştığım Arkadaşım Amanda, kendisini Beyrut’un dışındaki elçiliğe götürmesi için bir taksi kiralamak zorunda kaldı. Ve ona bütün söyledikleri, ne yapacaklarını bilmedikleri ve gelişmeleri elçilik web sitesinden takip etmeye devam etmeleri oldu. Web sitesinden edinebildiği tek bilgi ise, 5 gün sonra bir tahliye yapılacağı ama bu tahliye için para ödemek zorunda kalacak olması!
Evet, kendi vatandaşlarına, kurtulmak için para ödemeleri gerektiğini söylüyorlar. Buna inanabiliyor musunuz?!
İnsanları ülke dışına çıkarmaya çalışmak beni stres altına alıyor. Sorun şu ki eğer ülkeden çıkma fırsatım olsa ne yapacağım? Gider miyim? Arkadaşlarım ne olacak? Ailem? Sanat stüdyom? Bir İngiliz pasaportum var, eşimle birlikte ülke dışına çıkabilirim. Ama en iyi arkadaşım Maya’ya ne olacak? Ender görülen ve kötü cins bir kansere yakalandı. Birkaç ay önce teşhis konduğundan bu yana ona ben bakıyorum ve biliyorum ki benim bakımım onun mücadele etmesine yardım ediyor. Yakalandığı kanser “ tedavi edilemez” bir tür, fakat ironiye bakın ki bombardımanın başladığı gün doktoru tümörlerinin küçüldüğünü söyledi. İnanılmaz- gerçek bir mucize.
Maya’yı bırakamam!
Ya stüdyodaki resimlerim ne olacak? Ya bütün fırçalarım, boyalarım, ışığım kitaplarım! Bütün kitaplarım !
Ve işte yine beynimden geçen çılgınca şeyler.Fotoğraf albümlerimiz ne olacak? Bütün aile fotoğraflarımız… Anılarımız…Ya birkaç yaz önce ayrılık acısı çekerken balkon duvarına çiziktiriverdiğim resimler ne olacak? Ya sakladığım bütün aşk mektuplarına? Birgün kızıma vermek istediğim, geçliğimin bu kanıtlarına ne olacak?Ya diğer en iyi dostlarım? Köpeğim Tampopo’ ya ne olacak? Daima saflık ve şefkat kaynağı olan ve beni asla yalnız bırakmayan güzel Jack Russel teriyerim. Bir meleğin gözlerini taşıyan…
Köpeklerin ülke dışına çıkmasına izin verilmiyor ki…
Amerikalı arkadaşım Christine -adı Arapça öpücük anlamına gelen- Baousi adındaki buldog köpeğini bana bırakmak zorunda kalacak. Çok üzülüyor… Neredeyse ülkesine gitmek istemeyecek…Köpeğini almalarını sağlamak için pek çok elçiliğe başvurdu.
Üzülme Christine. Ben Baousi’ye bakarım…
Kızkardeşim devlet okullarında barınan sığınmacılara yardım için gönüllü olarak çalışıyor. (Şu anda para, gıda, ilaç, su, battaniye ve şilte yardımında bulunmak için vatandaşlarımızı çağırıyorlar). İnsanlardan para yardımı topluyor ve sonra sığınmacılara ilaç almak için harcıyor. Kendi inisiyatifiyle! Annem de onlara katıldı. Bir arkadaşımız bağış toplamak için bir web sitesi kurdu: http://atrissi.com/helplebanon/
Günün en inanılmaz ifadesi: İsrail insanlara güneyi boşaltmalarını, çünkü Lübnan’ın güneyini yok edeceğini söyledi. Ama insanlar ordan ayrılamıyor çünkü bütün yollar ya yıkıldı ya da önleri kesildi. Ve dün oradan ayrılmayı denediklerinde İsraillilier üzerlerine ateş açtı.
Burada bir katliam yapılıyor !
Tekrarlanan saldırılarda, dün olduğu gibi,- İsrail Lübnan’ın güneyini fosfor ve diğer kimyasal silahlarla bombalıyor.
- İsrail Lübnan sahil şeridi boyunca tüm limanları bombaladı.- İsrail bütün yerel askeri radarlarımızı ve bazı ileri karakollarımızı bombaladı.- İsrail güneydeki bütün askeri tugaylarımızı ve Arama ve Kurtarma ekiplerimizi bombaladı. Yaşayan masum sivilller kayboldu. Sığınmacıların kaldığı binalarda da katliam yapıldı. - İsrail Beyrut varoşlarını (Dahiyeh ve Haret Hreik) bombalamaya devam ediyor.- İsrail şu ana kadar 100’den fazla sivili öldürdü ve yüzlercesini yaraladı. Ve güneyi bombalamaya devam ediyor.- İsrail dağ yollarını vurmaya başladı. Shouf’a giden bir ana yolu bombaladılar.- İsrail dağlardaki bitkilere gaz bombaları atıyor.
Daha fazla devam edemeyeceğim…
***
İsrail Lübnan’daki ileri karakolları hedef almaya başladı. Lübnan askerlerini katletti. Artık hedeflerinde sadece Hizbullah yok. Lübnan’ın tamamını yok etmeyi hedefliyorlar.Gerçek:İsrail, Lübnan’ı dize getirmeye çalışıyor.
İsrail, Lübnan’ı ve Lübnan ruhunu yok etmeye çalışıyor.İsrail, Lübnanlıları yine birbirlerine düşürmeye çalışıyor.
İsrail, bizleri su, yiyecek ve barınak için otlanan hayvanlara çevirmeye çalışıyor.
İsrail ve Amerika, Suriye ve İran’ı da bunun içine çekmeye çalışıyor. Lübnan’ı yem olarak kullanıyorlar. Lübnan ise ortada kalmış durumda.
Amerika ve İsrail bölgesel bir savaş çıkarmaya çalışıyor !
Lütfen yapabildiğiniz her biçimde yardım edin. Lütfen bu mesajı herkese iletin, isterseniz yeniden yazın.Lütfen insanlara neler olduğunu anlatın. Lütfen kendi bürokratlarınıza bir adım atıp, birşeyler yapmaları için baskı kurun.Lübnan barışsever bir ülkedir. Biz Ortadoğu’da bütün dinlere mensup insanların birarada ve barış içinde yaşadığı tek ülkeyiz.
Haberlerin bu kadar önyargılı olması inanılmaz. Gerçek hasarları bildirmiyorlar. İsrail’in masum insanları öldürdüğünü bildirmiyorlar.Bu durumdan öyle anlaşılıyor ki hepsi G8 odaklılar.İsrail ve US yönetimi gerçekten sadece bizi mi ortadan kaldırmaya çalışıyor?
Onlara gitmeyeceğinizi söyleyebilirsiniz. Pek çoğumuz gitmiyor. Lübnan’ı seviyoruz.
Onlara benim gibi insanları anlatın…
kültür ve hoşgörü inşa eden
barış ve uzlaşma için çalışan
eğitmek için çabalayan
sevgi ve merhameti yücelten insanlardan bahsedin onlara…
Burada benim gibi binlerce insan var.
Bize ne olacak? Onlara benim gibi, bütün bunlara rağmen hâlâ nefret etmeyi öğrenmemiş insanlardan söz edin. Benden değerlerim dışında herşeyimi alabilirler. İnançlarım ve erdemlerim dışında herşeyi. Ama asla ve asla ruhumu dizginleyemezler! İsrail halkına yöneticilerinin bize neler yaptığını anlatın. Şiddetin şiddet doğuracağını söyleyin onlara. Lübnan’ın komşuları olduğunu ve barış içinde yaşamanın mümkün olduğunu anımsatın onlara. Şiddetle nasıl bir uzlaşmaya varabiliriz ki?
Çok yakındık…
Çok yakındık…
Lütfen bu vahşete son verin!
Yine de sevgiyle
Zena el-Khalil
çeviri: Betül Akdağ
****************************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder