Bu festivali tam ortasında yakaladık bugün ve bu yıl bir toplu gösterimi yapılan Heddy Honigmann'dan "Privé", "Yeraltı Orkestrası" ve "İyi Koca, Sevgili Oğul"u izledik...
Kendimizi çok da şanslı hissettik...
Bitene kadar da tadını çıkarmamız gerek...
Hele "Privé" uğraştığım hukuk dalı açısından, benim için çok ufuk açıcı oldu. 2000 yılında çekilmiş olmasına rağmen, "privacy", "kişisel alan", "kişisel alanın gizliliği", "mahremiyet" kavramlarına yaklaşımı alışılmışın dışında ve bugün de geçerli...
"Yeraltı Orkestrası", bir taraftan Paris severlerin gözünü doyururken diğer taraftan eski - yeni tüm devrimcilerin ya da herkesin referans çerçevesini genişleten, Güney Amerika'dan Vietnam'a kadar geniş bir coğrafyanın "birinci ağız"larından bilgi veren, "dün-bugün-yarın" döngüsünü hiç kopartmadan duyguları da harekete geçiren akılalmaz bir eser..."Müzik" ziyafeti de cabası... Zaten "Documentarist"i kuranlardan Necati Sönmez'in "kaçırılmaması gerekenler" listesinde o da var.
Ülkemizde "belgesel" dendiğinde bizim halk çoğunluğunun aklına herhalde ilk gelen "RTÜK tarafından televizyon kanallarına verilen bir ceza" olmalı. Bir diğeri, hani şu dizi izleyiciliği konusundaki espri olabilir: "Biz asla dizileri izlemeyiz, sadece belgesel"! Dizileri "snobe" edenlere karşı zevahiri kurtarma kabilinden söylenegelen bu laf "alt dil"e çoktan yerleşmiş. Bir de tıpkı "resmi tarih" gibi "makbul" sayılan belgeseller kategorisi olmalı, öyle ya. Resmi destekli filan... Nitekim "Documentarist", Kültür Bakanlığımız tarafından desteklenmiyormuş!
Öte yandan bu ülkede bir Belgesel Sinemacılar Birliği var! İçindeki eski dostlar, bu yola ömürlerini koymuş, yıllardır belgeselin hakkının verilmesi için emek verip duran bir dolu güzel insan... Onları kendileriyle pek özdeşleştiremeyen yeni kuşak belgeselciler de. Bugün onlardan biriyle ayaküstü tanıştım. Kısacık konuşmamızdan anladığım, kadın emeği konusuna odaklanmış olmakla birlikte, biçim açısından "belgesel"i hep sorguladığı oldu. Geçen hafta izlediğimiz, İmre Azem'in bol ödüllü, bu Festivalde de yer alan "Ecumenopolis: Ucu Olmayan Şehir"i de biçim ve içerik açısından herhalde böyle bir arayış sonucu bulunan, yalnızca sinemalarda değil Internet üzerinden de erişime açılmasına çalışılan bir yapıt...
Her neyse, DOCUMENTARIST'in çıkış noktası, ülkemizdeki yaygın belgesel anlayışını değiştirmek ve gerçek tadını göstermek... Belgeselin "ekşi ama bağımlılık yaratan" tadını bu yüzden can eriği ile özdeşleştirmişler. Bu yılın poster ve tanıtım filmlerinde ünlüleri erik yerken görüntülemişler...
Ha, bu Festival'in bize bir başka katkısı daha oldu, o da milyon yıldır içinde yaşadığımız semtin her nasılsa farkına varamadığımız kimi yerlerini keşfetmek! Onlar da kişisel blog'da!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder