Salı, Temmuz 17, 2012

GELDİ, GÖRDÜ, GEÇTi ve GİTTİ...

İlhan Mimaroğlu, bu sabah, New York'ta sizlere ömür...

Önce Twitter'da duyuldu haber:

"’tan yapılan açıklamaya göre avangart ve elektronik müziğin öncü isimlerinden, , prodüktör, yazarmüzik eleştirmeni ve radyo programcısı  bu sabah ’ta hayatını kaybetti." 
Sonra heryere yayıldı...



"Elektronik müziğin öncü isimlerinden, besteci, prodüktör, yazar, müzik eleştirmeni ve radyo programcısı İlhan Mimaroğlu (83) bu sabah New York’ta hayatını kaybetti."



Güngör Mimaroğlu dostumuzun, onu sevenlerin, müzik dünyasının acısını paylaşıyoruz...
Eşi az bulunurlardandı...


 ********
Şurada Pan Yayıncılık'tan Türkçe olarak yayınlanan "Geldim, Gördüm, Geçtim ve Gittim. Bir Özgeçmiş" başlıklı kitabından bir alıntı var:



Sabah denize gideceğiz, her günkü gibi. Öğleden sonra İstanbul'a ineceğiz. O günlerde İstanbul'a inilirdi. Bugün de iniliyor sanıyorum. Başka yerlere inilmez. Adalara inilmez; Kanlıca'ya inilmez; Tarabya'ya inilmez. İstanbula inilir. Merdivenden aşağı değil; yokuştan aşağı da değil. Vapura binip inilir İstanbul'a . Biz de o gün vapura binip İstanbul'a ineceğiz gene.
Önce deniz. Sandaldayız. Moda koyunun ortasında. Denize girmişiz,çıkmışız, gene girmişiz. Vapura binip İstanbul'a inmenin sırası gelmiş gibi. Derken Fenerbahçe'nin oralarından yandan çarklı görünür. Haydi! Asılırız küreklere. Çıkarız kıyıya. Yandan çarklı Kalamış'a yanaşmak üzeredir. Oradan Moda iskelesi'ne gelecek. Yetişmeliyiz. Koşarız evlerimize. Deniz kılığından İstanbul'a inme kılığına gireriz çabucak. Fırlarız evlerimizden. İskeleye inen yokuşun başındayız. Vapur Moda iskelesine yanaşmış bile. Kalkıp gidecek neredeyse. Haykırırız iskele memuru Kenan Bey'e: Geliyoruz, geliyoruz. Tut vapuru. Kenan Bey tutar vapuru biz koşup yetişene değin. Soluk soluğa atarız kendimizi vapura. Modada iskele hep oradaysa da İstanbul'a inmeye vapur yok artık. Çarkı yandan olmayan bile. Denize girmeye gelince, o eylemi göze alan kahramanlara pek seyrek rastlanıyor.
Sonraları araba vapuruyla inerdik İstanbul'a, Erdem'in otomobiliyle. Erdemden başka otomobilli yoktu bildiğim. İlk otomobili bir Citroen'di. Erdem'in Citroen'li yıllarında Ankara'daydım. Yazları gelirdim Moda'ya. O sıralarda Erdem Socony'de çalışırdı. Citroen'ine binip araba vapuruyla mı giderdi işine? Öyle de olsa, sabah sabah onunla birlikte İstanbul'a inmeyi göze alamadığım için araba vapuru yıllarına daha sonra vardım. Bir kez Citroen'le Şile'ye gitmiştik. Dönüşte Citroen bozuldu. Kaldık yollarda gece karanlığında. Yoldan geçen otomobillerden birini çevirdim; beni Üsküdar'a bıraktılar. Oradan Modaya, Erdem'in evine gittim; otomobilin yolda bozulduğunu Ferruh'a bildirmek için, merak etmesin diye. Ferruh, Erdem in annesi. Aile üyelerinden küçük adlarıyla söz etmeye alıştırmıştı bizi Erdem. Benim annem Sabiha, üvey babam Kâmil,Güngör ün annesi İnayet...
Ankara'yı bırakıp Moda'ya, Erdem'in evine yerleştiğimde Citroen'in yerini Consul almıştı. Hemen her gün öğleden sonra Consul ile araba vapuruna binip istanbul'a inerdik. Socony'den ayrılmıştı Erdem. Bir mimarlık bürosu kurmuştu, adı Mida. Oraya giderdi. Erdem'in evi gibi Mida da bir arkadaş, tanıdık, eş dost toplantısı yerine dönüşmüştü. Consul gidip Volvo geldiğinde Erdem Paris'teydi. Paris'e yolumuz düştüğünde bizi Volvo'suyla oraya buraya götürürdü. Ora bura dediğim Parisin içinde dolaşmak, ya da gecenin geç saatlerinde yemek yiyecek yerler aramak. Bir kez Paris dışına çıkalım dedik. Nereye? Versailles'a. Ara ara yok Versailles. O kez de Paris dışının orasında burasında dolaşıp döndük geri.
(-Burada bahsettiği Erdem, Erdem Buri-)


Şurada da Mehmet Dede'nin yaptığı çok ilginç bir röportaj. Sadece yazılı sorulara yazılı cevap vermeyi kabul edermiş...
Idefix'te bulunan diğer kitapları ve kayıtları da burada...



Hiç yorum yok: