Keşke kültür ve sanat tarihimiz de öyle olsaydı...
Kültür ve sanat insanlarını yaşarken ödüllendirmek ise ayrı bir kültür olsa gerek!
Bizde genellikle onlar gittikten sonra "ah-vah" edilir. Eminim şu anda geleneksel kitle iletişim yayınlarının arşivlerini kurcalasak, belli bir yaşa gelmiş sanatçıların yaşam öykülerini içeren malzemenin bir kenarda hazır tutulduğunu görürüz. Nedeni de "o an" gelip çattığında diğerlerinden önce o içeriği hemen "yayına girmek" içindir.
İsveç, kültür-sanat üretimini akıllıca desteklemeyi bir devlet politikası olarak benimsemiş toplumlara iyi bir örnek.
Kral Gustav ve Wilhelm Carlsson- İsveç Kraliyet Sarayı |
Kraliçe ödül diplomalarını veriyor... |
Litteris et Arbitus |
Kral bunu yaparken, Kraliçe de aynı kişilerin bu ödüle ilişkin "Diploma"larını veriyordu
Denize Karabuda ve Wilhelm Carlsson sarayda! |
Şimdiii... Bu içeriği -izin aldıktan sonra- böyle uzun uzun kaleme almamın aslında başka bir nedeni daha var! Bu havadisi ilk kez bizlerle paylaşan Denize Karabuda, tıpkı eşi Wilhelm gibi övünmekten hiç hoşlanmaz. O yüzden bu haberi de Türkiye'ye iletirken yalnızca dostları ile paylaşmıştı. Bu yüzden bizim ülkede pek haber konusu da olmadı sanıyorum. Oysa Carlsson'un geçenlerde aynı zamanda Türk vatandaşı da olmak istemesi üzerine Türk basınında çıkan haberlerin haddi hesabı yoktu! Bu haber de bizim basına yansımış olsaydı acaba nasıl başlık atılırdı? İlk aklıma gelen şu oldu:
"Türkiye Seninle Gurur Duyuyor!"
Hani bazı iyi biten maçlardan sonra olduğu ya da "Türk Bilim Adamının Başarısı!" türünden haberlerde alışılageldiği gibi.
Yanılıyor muyum? ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder