Perşembe, Haziran 27, 2002

“Bakanlı” fikri mülkiyet semineri...




“Hukuk zor oluşan bir bilimdir, yeni bir hukuk yapılandırılıyor bu tür toplantılarla...” dedi İstanbul Barosu adına Av. Özgül Kıvanç. Yer Yıldız Teknik Üniversitesi’nin “Oditoryum”u, günlerden 8 Haziran Cumartesi idi. “İnternet, Fikri Haklar ve Özel Hukuk Sorunları” başlıklı iki günlük seminerin açılış konuşmaları yapılıyordu . Sonra Kültür Bakanı İstemihan Talay konuştu. Bakan “İrlanda, Hindistan gibi ülkelerde bilgi toplumuna dönük çalışmaların aldığı yolu gördük” dedi. “Türkiye kendisi yaratıcı olabilirse, dünyanın şu noktasında taşaron değil, bir ihracat üssü olabilir” diye ekledi. Talay, “Kendi içimizdeki çekişmelerden dolayı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu konusunda vakit kaybettik” diyerek, “yasaların da evrim geçirip, statik kalmaması gerektiğine” değindi, sonra “Korsan yazılımlar için senaryo konusu ‘etik’ olan bir tanıtım filmi hazırlattık; etik önemli, tıpkı temiz toplumun yalnız siyasetle ilgili bir kavram olmayıp, tüm toplumu kapsayan bir şey olması gibi” dedi. Av.Haluk İnanıcı’nın yönettiği ilk Panel’e geçildiğinde Bakan hâlâ gitmemişti, üstelik oturup, konuşmacılardan ilk ikisini dikkatle dinledi.

-Soldan saga-Cevat Ozel, BSA Temsilcisi, Haluk Inanici, Erdem Turkekul, Tekin Memis, Gunay Gormez



Bu tür toplantılarda, açılışa katılan “devlet büyüklerimiz”in genellikle konuşmalarını yapar yapmaz, “beraberindekiler” ve de “o orada diye orada bulunanlar”la birlikte gitmesine çok alışık olanlar, Kültür Bakanı’nın biraz daha kalıp, hiç değilse iki konuşmacıyı dinlemesinden çok olumlu etkilendiler.
Bakan Talay



Kendisine konuşma sırası Bakan gittikten sonra gelen İstanbul Basın Savcısı Cevat Özel, “keşke benim konuşmamı da duysaydı” dedi. O panelde “artık korsan fikri mülkiyet ürünü ihraç eden ülke olarak izlenmekten çıktığımızı” müjdeleyen, bununla birlikte “Avrupa’ya giren korsan ürünlerin yüzde altısının hâlâ üzerimizden geçtiğinin de söylendiğini” nakleden Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü Gn. Md. Yrd. Günay Görmez, “Ben iletirim sizin görüşlerinizi” dedi Basın Savcısı’na. Savcı Özel, Adalet Bakanlığı’nın “İstanbul Basın Savcılığına bağlı fikri mülkiyet haklarının ihlali konusunda uzmanlaşmış bir savcılar grubu”, İçişleri Bakanlığının da “Emniyet’te de yalnızca bu suçlarla ilgilenmek amacıyla eğitilmiş bir özel ekip” oluşturmasını istiyordu. O zaman adaletin etkin biçimde gerçekleşmesi hız kazanabilirdi. “Peki Kültür Bakanı bunları duysa ne olurdu?” diye sorduğumuzda Özel, “İşte Adalet ve İçişleri Bakanları ile konuşurdu bunları” dedi…



Seminerin düzenleyicilerinden İstanbul Barosu Fikri Haklar Komisyonu Başkanı Av. Erdem Türkekul, sonradan “Kültür Bakanlığı bir yandan uluslararası alanla uyumlu yasal düzenlemeleri gerçekleştirirken, bir yandan da bunların uygulanmasına yönelik çalışmalar yapmakta ve bu konuda kurulmuş sivil toplum kuruluşlarıyla ortak hareket etmekte” dedi. Bu konuda uygulanacak genel politikalar ve hukuk alanında yapılması gerekenlerin DPT’nin ”Fikri Haklar Özel İhtisas Komisyonu Raporu”nda derli toplu bulunabileceğine dikkat çeken Türkekul, Seminer’e geniş bir kadro ile katılan Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri ile “İnternet ve Hukuk Platformu”nun desteklerinin altını çizmeden geçmedi. Erzincan Hukuk ekibinin internet yayını “e-Akademi” ilginç tezler içeriyor...



Sonuç: Şu “etik senaryolu anti-korsan” filmi merakla bekliyorum...

Konu ile ilgili diğer adresler:

Kültür bakanlığı web sitesinde F.S.E.K ve diğer yasalar:
http://www.kultur.gov.tr/portal/ Kanunlar

TÜSIAD'ın fikri mülkiyet konularında çıkardığı raporlar:
http://www.tusiad.org.tr/yayin/bulten/f2/html/sec2.html

Çanaktan'ın web sitesi:
http://www.canaktan.org/hukuk/fikir-hukuku.htm

Hacettepe Üniversitesi kaynakları:
http://www.history.hacettepe.edu.tr/archive/InternetTelif.html
-benzer bir sayfa-

YAYIN: 20 Haziran 2002, Milliyet Kültür Sanat Eki

Perşembe, Haziran 20, 2002

“Bakanlı” fikri mülkiyet semineri...



“Hukuk zor oluşan bir bilimdir, yeni bir hukuk yapılandırılıyor bu tür toplantılarla...” dedi İstanbul Barosu adına Av. Özgül Kıvanç. Yer Yıldız Teknik Üniversitesi’nin “Oditoryum”u, günlerden 8 Haziran Cumartesi idi. “İnternet, Fikri Haklar ve Özel Hukuk Sorunları” başlıklı iki günlük seminerin açılış konuşmaları yapılıyordu . Sonra Kültür Bakanı İstemihan Talay konuştu. Bakan “İrlanda, Hindistan gibi ülkelerde bilgi toplumuna dönük çalışmaların aldığı yolu gördük” dedi. “Türkiye kendisi yaratıcı olabilirse, dünyanın şu noktasında taşaron değil, bir ihracat üssü olabilir” diye ekledi. Talay, “Kendi içimizdeki çekişmelerden dolayı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu konusunda vakit kaybettik” diyerek, “yasaların da evrim geçirip, statik kalmaması gerektiğine” değindi, sonra “Korsan yazılımlar için senaryo konusu ‘etik’ olan bir tanıtım filmi hazırlattık; etik önemli, tıpkı temiz toplumun yalnız siyasetle ilgili bir kavram olmayıp, tüm toplumu kapsayan bir şey olması gibi” dedi. Av.Haluk İnanıcı’nın yönettiği ilk Panel’e geçildiğinde Bakan hâlâ gitmemişti, üstelik oturup, konuşmacılardan ilk ikisini dikkatle dinledi.

Bu tür toplantılarda, açılışa katılan “devlet büyüklerimiz”in genellikle konuşmalarını yapar yapmaz, “beraberindekiler” ve de “o orada diye orada bulunanlar”la birlikte gitmesine çok alışık olanlar, Kültür Bakanı’nın biraz daha kalıp, hiç değilse iki konuşmacıyı dinlemesinden çok olumlu etkilendiler.

Kendisine konuşma sırası Bakan gittikten sonra gelen İstanbul Basın Savcısı Cevat Özel, “keşke benim konuşmamı da duysaydı” dedi. O panelde “artık korsan fikri mülkiyet ürünü ihraç eden ülke olarak izlenmekten çıktığımızı” müjdeleyen, bununla birlikte “Avrupa’ya giren korsan ürünlerin yüzde altısının hâlâ üzerimizden geçtiğinin de söylendiğini” nakleden Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü Gn. Md. Yrd. Günay Görmez, “Ben iletirim sizin görüşlerinizi” dedi Basın Savcısı’na. Savcı Özel, Adalet Bakanlığı’nın “İstanbul Basın Savcılığına bağlı fikri mülkiyet haklarının ihlali konusunda uzmanlaşmış bir savcılar grubu”, İçişleri Bakanlığının da “Emniyet’te de yalnızca bu suçlarla ilgilenmek amacıyla eğitilmiş bir özel ekip” oluşturmasını istiyordu. O zaman adaletin etkin biçimde gerçekleşmesi hız kazanabilirdi. “Peki Kültür Bakanı bunları duysa ne olurdu?” diye sorduğumuzda Özel, “İşte Adalet ve İçişleri Bakanları ile konuşurdu bunları” dedi…

Seminerin düzenleyicilerinden İstanbul Barosu Fikri Haklar Komisyonu Başkanı Av. Erdem Türkekul, sonradan “Kültür Bakanlığı bir yandan uluslararası alanla uyumlu yasal düzenlemeleri gerçekleştirirken, bir yandan da bunların uygulanmasına yönelik çalışmalar yapmakta ve bu konuda kurulmuş sivil toplum kuruluşlarıyla ortak hareket etmekte” dedi. Bu konuda uygulanacak genel politikalar ve hukuk alanında yapılması gerekenlerin DPT’nin ”“e-Akademi” ilginç tezler içeriyor...

Sonuç: Şu “etik senaryolu anti-korsan” filmi merakla bekliyorum...




    Konu ile ilgili diğer adresler:

http://www.kultur.gov.tr/portal/ Kanunlar

http://www.tusiad.org.tr/yayin/bulten/f2/html/sec2.html
http://www.canaktan.org/hukuk/fikir-hukuku.htm
http://www.history.hacettepe.edu.tr/archive/InternetTelif.html
aynı kaynakta benzer bir sayfa..


YAYIN: 13 Haziran 2002, Milliyet Kültür Sanat Eki

Cuma, Haziran 14, 2002

"Mağara-Forum-II"



Geçen haftaya sığdıramadığım Hasankeyf “mağara-forum”unda konuşulanları, “iyice özetleyerek”, bu hafta tamamlıyorum. Ayrıntılar ve görüntüler Tarihi Kentler Birliği’nin http://tkb.blogspot.com adresindeki web-kütüğünde !

İris Şentürk, Antakya Belediye Başkanı: “Hasankeyf’e geldiğimde keyfim kaçtı, çünkü doğada bir arada ve barış içinde yaşayan insanların kendilerini kötülüklere karşı korumak için oluşturdukları bu güzelliğin, maalesef medeniyet adına yok edilmek tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gördüm.”

Mehmet Eriş, Ödemiş Belediye Başkanı: “Burada kararlar verilirken ‘insan’ı unutmamak gerekir. Hasankeyfli’ler bunun dikkate alınmamamasından keyif almadıklarını her zaman söylediler.”

Osman Aydın, Mimar, Antalya : “10 yıldır her yıl buraya geliyorum Ama her geldiğimde Hasankeyf’deki eserlerden birkaçını ya çökmüş ya da çökmekte olduğunu görüyorum. Yani ‘zaten kalmadı, bırakalım çöksün, barajı yapalım’ diyecekler gibi.”

Şeyhmus Nasıroğlu, Midyat Belediye Başkanı: “Burada biz baraja karşı değiliz, baraj yapılsın ama su seviyesi düşürülerek yapılsın. Mesela buraya 40. km ileride tünelini koyacağına, barajın gövdesini 60 km ötede yapsın. 60 km ileride yapsın. Burası yalnız bu bölgenin değil, dünyanın tarih kültür merkezi. Buraya aydın geliyor, ilk kez gelmiş. Adam Almanya’ya her gün gidiyor, buraya gelmiyor. En büyük şanssızlığımız şu; batıdaki insan doğuyu tanımıyor. Neyle tanıyor? Buradan göçen insanlarıyla tanıyor. Buranın tarihini, kültürünü, örf adetini, insanperverliğini, buradaki sıcak ilişkiyi bilmiyor. Bu yüzden eşinizi, dostunuzu herkesi buraya gönderin, burayı tanısınlar. Burası Türkiye’nin bir parçası, biz bununla gurur duyuyoruz...”

Dr. Murat Özyaba, Uludağ Üniversitesi :”İşte bir çözüm; (Duygusal değerler ve yaşanmışlıklar+yaşanacaklar ve paylaşılacaklar + kullanım kapasitesi ve bu kapasiteden doğacak gelir + evrensel kültür + milli değerler + yerel kimlik) – (Bayan Stepova raporunda özetlenen küreselleşme çığlıkları)= Hasankeyf “

Saniye Öz, TKB Genel Sekreteri, Bursa B.Şehir Belediyesi Proje Daire Bşk. “Bir öneride bulunacağım. Avrupa Tarihi Kentler Birliği'ne üye olduk biliyorsunuz. Onun 12 ülke üyesi var. Her üyenin içinde üye beldeler, bölgeler ve hatta kişiler var. Biz 90 üye olduk. Her üye hem merkezde, hem diğer üye ülkeler içinde bunu yaygınlaştırsın...”

Recep Esengil, Mimar: “Antalya Karain'de ilk insanın ayak izlerinden beri gelen o uygarlığın, -üstelik oluk oluk para akıtarak- ne hale geldiğini görerek buralara geldik. Hasankeyf de, buradakiler isterse ayakta tutar. Serge'de Köprülü Kanyonda yapılmak istenen baraj, sivil toplum kuruluşları ve Mimarlar Odası’nın direnişi ile durdurulmuştu...”

Tamer Şaylan- Tokat: “Kültür öncelikli gündem, burada ‘namus öncelikli gündem’e dönüşüyor...”

Dr. Ayşe Şerifoğlu, Kuşadası Belediyesi
“Biz Kuşadası’nda tarihi ve kültürel değerlerimizi kaybettikten sonra şimdi onları yeniden nasıl kazanacağız diye araştırıyoruz. Dilerim Hasankeyf böyle olmasın...”


Yayın: 13 Haziran 2002, Milliyet Kültür Sanat Eki


“Mağara-Forum”-I




Hasankeyf’te gün batımı ... Zirveye yakın bir mağaradayız. Tarihi Kentler Birliği’nin “Forum”larından biri başlıyor ...

“Mağara-Forum”u, Genel Danışman Oktay Ekinci, Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı hakkında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Kültür ve Eğitim Komisyonu Genel Raportörü Vlasta Stepova’nın raporundan sözederek açıyor. Stepova, geçen yıl bölgeye 4 günlük bir ziyarette bulunmuş, Hasankeyf’te ise sadece bir gün kalıp, barajın kültür varlıkları üzerine etkileri konusunda 100 sayfalık bir rapor yazmıştı. Stepova, bölgedeki tarihsel ve kültürel mirasın önemli olduğunu anlatmakla birlikte, Hasankeyf’in kurtarma kazıları ile kurtulabileceğini, böylece barajın yapılmasında bir sakınca olmadığını belirttiğinden, Ekinci, tartışmayı bu başlık altında açıyor...

Şimdi verilen mesajlardan bazı alıntılar:

Ekinci: “...Şimdi biz bu hanımın kurtarılabileceğini iddia ettiği bir mağaranın içindeyiz. Dünyada bu dokuyu, bu kentsel bütünlüğü, bu binlerce yıllık yaşanmış ve birbirine geçmiş olan değerleri kurtaracak hiçbir teknoloji yok. Çünkü kent bir bütündür. Kurtarma kazılarında iki risk vardır; gelecek kuşaklara sanki ‘en değerlisi oymuş da kurtarılmış’ izlenimini verir. ki, kesinlikle taşınamayacak olan o doku kurtarılamayacağından, en önemli unsurları da aktarmamış olursunuz. Ayrıca, kurtarma kazılarında ‘hangisi değerlidir?’ kararı verilemez”!

Prof. Dr. Metin Sözen: “Hasankeyf’in sorumluluğunu kim yüklenecek?’ Bu ortak bir sorumluluktur, birilerinin karar verme mekanizmasının çok önünde ve ötesindedir. Bugün vereceğimiz kararı bizim kuşak adına tartışmamız lazım. ‘Hasankeyf’de, acaba bizler bu büyük kararı verme yetkisine sahip miyiz, ne oranda sahibiz ve buna yetkimiz var mı?’ Bu yüzden bütün herkese soruyorum. Türkiye’de yaşayanlara, dünyada o raporları yazanlara soruyoruz , bellli angajmanlar içinde gelip, burada Türkiye hakkında bir takım kararlar vermek isteyenlerin de sorularının arkasındakini aramak zorundayız. Bu konuda taraflıyız Çünkü dünya ile ilişkimiz namuslu ve dikkatli olmak zorundadır.”

Cengiz Varnatopu, Edirne Belediye Başkanı

“O araştırmacı bayanın bir günde hazırladığı raporundaki görüşe katılmıyorum. İnsanlar geçmişini görmezlerse, geleceklerini de tayin edemezler. Geçmiş medeniyetleri bilmek, bulmak, araştırmak durumundayız. Ben başka projeler önerilerek burasının kurtarılmasından yanayım.”

Vahap KUSEN, Hasankeyf Belediye Başkanı

Bugün size Hasankeyf’in çok küçük bölümünü gezdirebildik. Ben TKB kurucularındanım ve hemen her toplantıya katıldım. Her toplantıda da bağırarak ses getiririm, ‘Hasankeyf kurtulmalıdır’ diye. TKB’nin esas teması da tarihi ve kültürel değerleri gelecek kuşaklara aktarmaktır... O bayanın gezisinde ben de bulundum. Giderken vah vahlar ederek ayrıldığını hatırlıyorum. Şimdi ben kamuoyuna seslenmek istiyorum. Taliban Buda heykellerini yıktığında, Ecyad kalesi yıkıldığında ne de üzüldük. Tepki verdik. Beni sevindiren şey tarihi kültür değerleri koruma bilinci oluştu, ama yurt içinde kaybedeceğimiz şeyler için çıt çıkarmıyoruz. Halfeti’yi kaybettik biliyorsunuz. Samsat’ı ise hiç kimse duymadı. Sıra Hasankeyf’de. Bu tarihi miras hepimizin... Bugün 100’e yakın TKB başkanı var, şimdi 100 kişiyiz, yarın 1000 olacağız. Umarım Hasankeyf barajla birlikte gelecek nesillere hizmet eder ve Hasankeyf’e kamouyunda sahiplenme bilinci doğar ve Hasankeyf yıllarca yaşar...”


Yayın: 16 Mayıs 2002, Perşembe, Milliyet Kültür Sanat Eki

“Tarihi Kentler Birliği Şanlıurfa Buluşması”




Türkiye’nin her tarafından, bünyesinde tarihi ve kültürel miras barındıran, onlara “iyi ve doğru davranmaya kararlı” yüze yakın belediyenin üyeliği ile oluşan “Tarihi Kentler Birliği”nin, her seferinde farklı bir coğrafyada yapılan toplantılarına, üye başkanlar bizzat geldikleri için, “buluşma” deniyor. Sonuncusu geçen hafta, Şanlıurfada başlayıp, Mardin, Midyat, Hasankeyf’te duraklayıp, Diyarbakır’da bitti. Hasankeyf’de bir “Mağara-forum” ile sonlanan bu üç günlük kültür maratonunun özetini buraya sığdırmak mümkün olmadığı için bu yazı biter bitmez, şu anda değerlendirilmeyi bekleyen yüz küsur dijital fotoğraf, beş-altı saatlik ses kaydı, Birliğin web-kütüğüne taşınacak. Burada bazı izlenimleri paylaşalım şimdi...

Meşhur Balıklı Göl... Aslında bir havuz. Ama deniz kokuyor. Şanlıurfa uçağında karşılaştığımız Melih Aşık da, Milliyet’te yazmış. Gölün çevresinde turistlerden para isterken, böyle yapmamaları için kurstan geçirilen 20 dolayında çocuk, Balıklı Göl’e gelenlere rehberlik yapıyor. Şiir gibi ezberlemişler mekânın öyküsünü. En çok da şunu tekrarlıyorlar:
“-Ateşin su, odunun balık olduğu yer, işte burası abla.”
Kucuk Ibrahim

Şanlıurfa İli Kültür, Eğitim, Sanat ve Araştırma Vakfı; “ŞURKAV”, güzel çalışmaların altındaki yerel imza. Halk “Şanlıurfa Kültür Sözlüğü”nü, “Türkülerle Şanlıurfa” “vcd” ve kasetini de yapan ŞURKAV’ı çok seviyor (Tel: 0414- 215 6527). Balıklı Göl’e bitişik kiralık “Taziye Evleri” de ŞURKAV’ın toplumsal yaşama bir katkısı. Ölüm acısı buralarda üç gün süren örgütlü bir törene dönüşüyor. Yakını ölen hiçbir masrafa karıştırılmadan, başsağlığı için gelenlere öğle ve akşam yemekleri ikram ediliyor.

“Kahvenin acısı 'mırra', yalnızca Güneydoğu yöresine özgü, özellikle de Urfa'ya. Mırra kelimesi Arapça'dan geliyor, acı anlamına gelen 'mur'dan türetilmiş. Mırra, günlük yaşamın önemli bir parçası bu yörede...” Benan Kapucu’nun kaleminden THY Skylife dergisinin Mayıs sayısında böyle anlatılmaya başlanan ve insanda “iner inmez şunu bir deneyeyim” duygusu yaratan “Mırra” gerçekten büyüleyici bir içecek... Bazı yerlerde “Nescafe” de işin içine karıştırılıyor! Onarılmış bir eski Urfa evi olan Saray Konukevi’ndeki mırra pek iyiydi.

“Evet Urfa sesiz sedasız ve bir o kadar da hızlı değişiyor. Yani artık Urfa'lı patlıcanlı kebabı ve kadayıfı (künefe) değil toplumu geleceğini ilgilendiren konuları konuşuyor. Peki Urfa'lıyı değişime zorlayan ne?” Bu soruyu Urfa’nın ilk internet gazetesi Urfa Haber’in başyazarı Ahin Güneş soruyor, cevabını da aynı yazıda veriyor.
Suryani Kilisesi bahçesindeki iki kardes
Midyat’ta çocukların çoğunun caneriği gibi yemyeşil ve iri gözleri var. “Dışarlıklı”ları görür görmez, koşup gelip, “merhaba”ya boğuyor, yanınız sıra yürüyorlar. Elinde fotoğraf makinesi ve kamera tutanlara dönük nidalar ise biraz daha değişik oluyor: “Maraba televole!”
merakli ve dost iki Midyatli
Çekül’ün 7 Bölge 7 Kent projesinin de Güneydoğu durağı olan Midyat’ın gençleri ise Internet üzerinde yapılan ankete göre bir “Gençlik Festivali” istiyor...

23 Mayıs 2002, Perşembe, Milliyet Kültür Sanat Eki


Nefes kesen gösteri




“2002, Türk dilinin büyük şairi Nâzım Hikmet’in doğumunun 100. yılı. Unesco’nun da ‘Nâzım Hikmet Yılı’ ilan ettiği bu anlamlı zaman diliminde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın geçen yıl ekonomik kriz yüzünden erteleyip, iki yılda bir yapmaya karar verdiği Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, ‘Açılış Gösterisi’ni ‘Nâzım’a Armağan’ ediyor. Festival yapımı olan ‘Nâzım’a Armağan’, yirmi beş yıldan beri bu güçlü şairle hesaplaşan, onun şiirlerini oyunlaştıran, çalışmalarını Türkiye sınırları dışına taşıyan Genco Erkal’ın yeni bir uyarlaması... Bu etkileyici tiyatro olayını sahneye koyan ve oyunda Nazım’ı oynayan Genco Erkal ile birlikte Türk tiyatrosunun değerli sanatçıları; Yıldız Kenter, Ayla Algan, Zeliha Berksoy, Jülide Kural, Zuhal Olcay, Tilbe Saran, Sema, Zeynep Tanbay, Işık Yenersu ‘Nâzım’a Armağan’da rol aldılar... Belleklerden kolay silinmeyecek olan bu çalışmanın müzik direktörü Selim Atakan, çevre tasarımı Metin Deniz’e, giysilerinki Bilge Mestçi’ye ait...”
Böyle anlatılıyor “Nazım’a Armağan” İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın web sitesinde. Anlatılmasına anlatılıyor da, Festival’in açılış gecesinde Rumelihisarı’nda olanlar, herhalde bu kadar sakin hatırlamayacaklar bu gösteriyi... O ne müthiş bir “meydan okuma”ydı Genco Erkal! Yaptığınız oyun sahneleme filan değil, gerçek bir meydan okumaydı... Fizik kurallarına, yerçekimine, takvimlere, Rumelihisarı’nın asırlık dev basamaklarına... Hisar’ın en yüksek burcunda, o devasa ateşi başlattıktan sonra, elinizde meş’ale, o basamakları karanlıkta sarsıntısız inişiniz... Sahne arkasına kurulan metal konstrüksiyonun – çıplak gözle herhangi bir koruma önlemi olduğu da görülmeyen- basamaklarını durmadan tırmanışlarınız... Jülide Kural’ın size aynı biçimde ve adeta “gökyüzünde” eşlik etmesi... Şiirlerin seçimi ve sıralamasının, günümüze uygunluğu... Tanbay’ın bedenini bir mors alfabesi aracı gibi kullanarak, dile getirdiğiniz dizelerdeki sözcükleri somutlaştırması... Mestçi’nin zaman zaman dekor ögelerine dönüşen giysileri, o güzel müzik... Olcay’ın şarkılarına mikrofonu kapatıp devam etmesi... Bütün o usta oyuncular...

Nefesler tutularak, dizler titreyerek seyredilen bu muhteşem gösteri sona ererken derin bir nefes çekildiğini sanabilir okurlar şimdi... Ne mümkün? Seyircilerin pek çoğunun gözleri “hallice” ıslak... “Güneşli günler göreceğiz çocuklar”la bile dinmeyen bu ıslaklık şu dizelerle kendini koyvermiş çünkü:

“İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”


Diğer Nazım siteleri :
http://www.siir.gen.tr/siir/nazim_hikmet/
http://nazimhikmet.fisek.com.tr/
http://www.nazimhikmetran.com/

Yayın: 23 Mayıs 2002, Perşembe, Milliyet Kültür Sanat Eki

“RHIZOME” ve “net-sanat”...



“Rhizome”u meraklıları mutlaka biliyordur. "Rhizome” -rizom, kök, yeraltı gövdesi-, adı gibi, için için gelişen yeni bir sanat dalını kendine konu edinenlerin kurduğu bir çevrimiçi (“online”) topluluk... Onlar, “yeni medya sanatı” ya da net-sanat” diye adlandırılan bu sanatı, “çağdaş sanatların yeni medya teknolojileri kullananı” diye tanımlıyorlar. “Rhizome”un etkinlikleri arasında iletişim ve ağ kurmanın yanısıra, yeni medya sanatçılarını, eleştirmenlerini, küratörlerini sunma ve “yeni medya sanatını gelecek için koruma” var. “Rhizome” o kadar da sanal değil. New York merkezli örgütlenme, Los Angeles başta olmak üzere, ABD’de çeşitli şehirlerde, Kanada’da, zaman zaman İngiltere ve Fransa’da “somut” etkinlikler düzenliyor. Müzik ağırlıklı olup, “Rhizome-Remix” başlığı altında çalışan grubu “Görsel Sanatlar Andy Warhol Vakfı” destekliyor. New York bazlı “Kültürel Simya” kavramsal sanatlar grubu ile işbirliği yapan “Rhizome OpenMouse” –AçıkFare- grubu da yine zaman zaman canlı etkinlikler düzenliyor.

“Rhizome”a girip bir kere üye olduktan sonra, dilerseniz, ücretsiz okuyabileceğiniz “Net Art News” başlıklı elektronik bültenlerinden gönderiyorlar. Her sayısında “bir sanatçı-bir etkinlikt”en sözeden bu bültene dünyanın heryerinden içerik akıyor.

Bilgisayar başındaki “net-sanat” izleyicilerinin, genellikle etkileşimli olacağı varsayılarak üretilen bu tür işlerden tad alabilmesi için, bilgisayar bağlantı hızlarının olabildiğince yüksek, bir elleri farede, dikkatle ekranda gezinip, neyi nerede “tıklayabileceklerini” iyi kestirmelerinin, ses ve hareketli görsel malzemeler için gerekli yazılımların önceden yüklenmiş olmasının ön-koşul olduğunu ekleyerek, işte bu hafta için kenara ayırdığım iki örnek...

“Dante’yi Yeniden Ziyaret”



Klasik edebiyatı net-sanat dünyasına getiren Polonyalı sanatçı Dariusz Nowak-Nova’nın “Dante Projesi”, yeni medyanın, mitlere, mitolojiye bakışımızı nasıl güncelleştirdiğine örnek oluşturan karmaşık bir site. Tıpkı bir rüya gibi, türlü canlandırmalara, metinlere ve seslere tanık olaraktan, web sitesinin katmanlarını tıklaya tıklaya dolaşmanın gerçek-üstü yanına dikkat çeken sanatçı, ziyaretçilerin yeni teknolojiler yoluyla daha fazla bilinçaltı deneyimi yaşayabileceklerini söylüyor. “Dante Projesi” birkaç yıl önce yapılmış “Inferno” ve geçen yıl yayına sokulmuş “Purgatorio” başlıklı bölümlerden oluşuyor.

“Merkez Kentin İçinden”



Steve Tanza; “Stanza”nın “Videobrasil Sao Paulo 2001”, “Porto 2001” ve “Cynet Art 2000” birincilik ödüllerini kazanmış projesi, sizi Londra’nın caddeleri, kuleleri, metrosu, kısacası “her yerinden” kaydedilmiş sesler eşliğinde, tanımlanması zor bir büyük kent gezintisine davet ediyor (Bu proje için “Shockwave” yüklemeniz ve 200’ün üzerindeki filme ulaşabilmeniz için durmadan “tıklamanız” gerekiyor). Londra sanki canlı bir organizmaymış, siz de onun, kılcal damarlarında dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Stanza, canlı organizmanın içindeki ağı anlatmak için bir metafor olarak sıkça büyük kent ağına başvurduğunu söylüyor. “Merkez Kent” ve “İç Kent” olarak iki ayrı bölümde izleyebileceğiniz projeye “info”dan başlamakta yarar var!

Yayın: 16 Mayıs 2002, Perşembe, Milliyet Kültür Sanat Eki

Hukuk kültürü ve ANKOS



Türkiye’de “kültür-sanat ile hukukun ilişkisi” dendiğinde aklımıza ilk gelen “Hukuk kültürü”, “hukukun da bir sanat olup olmadığı” değil de, genellikle “fikir ve sanat eserleri hukuku”, “telif hakları” v.b. konular olur. Toplumların kendilerine uygun bulduğu yaşam biçimleri içinde “Hukuk”u nereye konumladıkları, yaşam kültürünün kalitesi açısından önemli bir uygarlık göstergesi olsa gerek. Son zamanlara kadar “biraz dışımızda” bir yerlere konumlanan hukuk, artık yavaş yavaş “içimizde” olmaya başlıyor. Bir “hukukçu Cumhurbaşkanı”na sahip olmamız ve internet’in bu olguyu hızlandırdığını düşünüyorum. Böylece hukuk sık sık gündelik konularımız arasına girerken, İnternet de, bilgiye ulaşımı kolaylaştırdığı ve bir kamusal alan yarattığı için, yaşamımızdan soyutlanmış hukuku, olması gereken yere doğru taşıyor. Hele hukukun düzenlemesi sözkonusu alan kendisi ise, “ilgili”ler ile “yetkililer” arasındaki alışılmış “sınır”ı İnternet kaldırıveriyor! Ülkemizde de artık geniş kesimlere yayılan bir “hukuk kültürü” oluşuyor sözün kısası...

Bizde örneğin yargı kurumu, “Allah muhtaç etmesin, eksikliğini de vermesin”ler kategorisinde olup, “hak arama” olabildiğince kendi aramızda halledilmeye bakılan bir durum. “Yasama” ise “zaten üzerimize vazife değil”lerden. İşte internet’le hızla değişen özellikle bu ikincisi. Artık halkımız, internet üzerinden, yasalar, örneğin RTÜK tasarısı tartışılırken hangi milletvekili ne demiş, TBMM'de neler konuşulmuş (Bkz. tutanaklar) , hangi milletvekili nasıl önergeler hazırlamış; bu hafta sonu toplanacak Türkiye Bilişim Şurası’na hangi hukuk belgeleri sunulmuş, okuyabiliyor, Resmi Gazete’ye ulaşabiliyor, haberleşme gruplarında tartışmalar izleyebiliyor, soru soruyor, görüş belirtiyor.

Bugün, bu bölümün okurları içinden “internet ve hukuk” konusuyla ilgili olanlardan bir ricam var: “İnternet ve Hukuk Platformu” ve Açık Radyo işbirliği ile yayına giren “İnternet ve Hukuk” başlıklı radyo programı için işbirliği yapmak isteyenlerin, internetvehukuk@tansug.com e-posta adresine nasıl katkıda bulunabileceklerini yazmaları. Programın amacı Türkiye’nin bilgi üreten bir toplum olması için gereken dönüşümü hızlandıracak araçlardan en önemlisi internet ile hukuk arasındaki ilişikiyi irdelemek ve akılcı uygulama örneklerine dikkat çekmek...

Bugün İstanbul’da başlayacak çok önemli bir toplantı var: İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kuştepe Kampusü'nde, "Kütüphane konsorsiyumlarının büyümesi" konulu ANKOS (Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu) toplantısı. Türkiye’deki birçok üniversitenin yanı sıra ABD, Kanada ve Avrupa’dan da konuşmacılar var. ANKOS’un amacı, üniversitelerdeki kullanıcıların, lisans anlaşmaları çerçevesinde çeşitli yayınevlerine ait elektronik dergi ve veri tabanlarına, internet üzerinden erişimini sağlamak. Toplantıda yeni konsorsiyum olanaklarının yaratılması, ANKOS'un daha etkinleştirilmesi ve yurt dışındaki konsorsiyum ilişkilerinin geliştirilmesi de tartışılacak. Bilimsel yayıncılıkta dünyanın en gelişmiş 24 online veri tabanı sağlayıcısının açacağı bir sergi de ziyarete açık. Duyurulur!

Yayın: 9 Mayıs 2002, Milliyet Kültür Sanat Eki.


Çarşamba, Haziran 05, 2002

Uçan Süpürge Festivali ile İtalya'dan bir seminer...



Bugün başlayıp, ayın 9'una kadar sürecek olan "Uçan Süpürge 5. Kadın Filmleri Festivali" hakkında internet üzerinden bilgi edinmek isteyenler için, Festival'in web adresi: . Ana sayfadan verilen bilgilere göre, bu akşam Devlet Opera ve Balesi Salonu'ndaki Açılış Töreni'yle başlayacak Festival'de 18 ülkeden 54 kadın yönetmenin 103 filmi sinemaseverlerle buluşmayı bekliyor. Bu festival ve gösterilecek filmler hakkında herhalde Alin Taşçıyan yazıyordur... Ben, Uçan Süpürgeci'lerin bu etkinlik kapsamında düzenledikleri, "Televizyon Dizilerinde Değişen Kadın Rolleri" konulu panele değinmek istiyorum daha çok. "Yeditepe İstanbul", "Şehnaz Tango", "Şaşıfelek Çıkmazı", "Üzgünüm Leyla", "İkinci Bahar", "Çatısız Kadınlar" dizilerinin senaryo yazarları, yönetmen ve oyuncularının da katılacağı panelde, bu örneklerde olduğu gibi kadınlara "güçlü", "modern" ve "baş karakter" rolleri biçilmeye başlanmasının nedenleri tartışılacak. Aslında "pek olumlu" bulduklarını belirttikleri halde, Festival komitesini bu değişimi sorgulamaya da iten olgu, elbette yabana atılır gibi değil. Bizimki gibi toplumlar için "saniyesi para" yayın kanallarının, herhalde daha kaliteli "içerik" için kullanılmasının vakti geldi... Ya da? Umarım, bu Panel'de meseleye yalnızca "kadın karakterler" açısından değil, örneğin "bilgi çağı toplumuna yaraşır içerik nedir, ne değildir?" gibi daha geniş ve güncel açılardan da yaklaşılır...

"Tarihi Binaların Restorasyonu - Teknolojinin ve Malzemelerin Kullanımında İtalyan Deneyimi"


Tamı tamına adı böyle seminerin. İtalyan Dış Ticaret Enstitüsü düzenliyor. 7 Mayıs 2002'de İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Sarayı'nda, 9 Mayıs'ta da Ankara, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde yapılacak seminere katılacak İtalyan kurumları ve kişilikler şöyle: Roma Restorasyon Enstitüsü'den Mimar Cladudio Prosperi Porta. Kültürel varlıkların korunması ile ilgili olarak İtalya'da yürürlükte olan bilimsel çalışmalar ve politikaları anlatacak. Floransa Belediyesi, Eski Binalar Bakım Bölümü'nden Mimar Paolo Ferrara. Başta Pisa Kulesi'ndekiler olmak üzere tarihi kilise, duvar freskleri ve mozaikleri nasıl koruduklarını anlatıyor. Sicilya Bölgesi Kültürel ve Çevre Mirasını Koruma, Restorasyon ve Projelendirme Merkezi'nden Mimar Guido Meli. Bu zat da bizi çok ilgilendiren bir konuda; deprem riski altında olan kültürel ve mimari mirasın korunması konusunda aldıkları önlemler ve uygulanan yasalar hakkında konuşacak. Daha ilginci, sabahtan öğleye kadar sürecek seminerden sonra "bizden" ilgilenenler, konuk konuşmacılardan istediği ile ikili görüşmeler yapıp, daha ayrıntılı bilgi alışverişi yapabilecek. Daha başkaları da var. Katılmak isteyenler için iki ipucu: 212-251 0989 telefon ve istanbul@istanbul.ice.it e-posta adresi.

Çok işimiz var çok!


Yayın: 2 Mayıs 2002 - Milliyet Kültür-Sanat Eki