Cuma, Haziran 14, 2002

Nefes kesen gösteri




“2002, Türk dilinin büyük şairi Nâzım Hikmet’in doğumunun 100. yılı. Unesco’nun da ‘Nâzım Hikmet Yılı’ ilan ettiği bu anlamlı zaman diliminde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın geçen yıl ekonomik kriz yüzünden erteleyip, iki yılda bir yapmaya karar verdiği Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, ‘Açılış Gösterisi’ni ‘Nâzım’a Armağan’ ediyor. Festival yapımı olan ‘Nâzım’a Armağan’, yirmi beş yıldan beri bu güçlü şairle hesaplaşan, onun şiirlerini oyunlaştıran, çalışmalarını Türkiye sınırları dışına taşıyan Genco Erkal’ın yeni bir uyarlaması... Bu etkileyici tiyatro olayını sahneye koyan ve oyunda Nazım’ı oynayan Genco Erkal ile birlikte Türk tiyatrosunun değerli sanatçıları; Yıldız Kenter, Ayla Algan, Zeliha Berksoy, Jülide Kural, Zuhal Olcay, Tilbe Saran, Sema, Zeynep Tanbay, Işık Yenersu ‘Nâzım’a Armağan’da rol aldılar... Belleklerden kolay silinmeyecek olan bu çalışmanın müzik direktörü Selim Atakan, çevre tasarımı Metin Deniz’e, giysilerinki Bilge Mestçi’ye ait...”
Böyle anlatılıyor “Nazım’a Armağan” İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın web sitesinde. Anlatılmasına anlatılıyor da, Festival’in açılış gecesinde Rumelihisarı’nda olanlar, herhalde bu kadar sakin hatırlamayacaklar bu gösteriyi... O ne müthiş bir “meydan okuma”ydı Genco Erkal! Yaptığınız oyun sahneleme filan değil, gerçek bir meydan okumaydı... Fizik kurallarına, yerçekimine, takvimlere, Rumelihisarı’nın asırlık dev basamaklarına... Hisar’ın en yüksek burcunda, o devasa ateşi başlattıktan sonra, elinizde meş’ale, o basamakları karanlıkta sarsıntısız inişiniz... Sahne arkasına kurulan metal konstrüksiyonun – çıplak gözle herhangi bir koruma önlemi olduğu da görülmeyen- basamaklarını durmadan tırmanışlarınız... Jülide Kural’ın size aynı biçimde ve adeta “gökyüzünde” eşlik etmesi... Şiirlerin seçimi ve sıralamasının, günümüze uygunluğu... Tanbay’ın bedenini bir mors alfabesi aracı gibi kullanarak, dile getirdiğiniz dizelerdeki sözcükleri somutlaştırması... Mestçi’nin zaman zaman dekor ögelerine dönüşen giysileri, o güzel müzik... Olcay’ın şarkılarına mikrofonu kapatıp devam etmesi... Bütün o usta oyuncular...

Nefesler tutularak, dizler titreyerek seyredilen bu muhteşem gösteri sona ererken derin bir nefes çekildiğini sanabilir okurlar şimdi... Ne mümkün? Seyircilerin pek çoğunun gözleri “hallice” ıslak... “Güneşli günler göreceğiz çocuklar”la bile dinmeyen bu ıslaklık şu dizelerle kendini koyvermiş çünkü:

“İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”


Diğer Nazım siteleri :
http://www.siir.gen.tr/siir/nazim_hikmet/
http://nazimhikmet.fisek.com.tr/
http://www.nazimhikmetran.com/

Yayın: 23 Mayıs 2002, Perşembe, Milliyet Kültür Sanat Eki

Hiç yorum yok: