Salı, Ekim 31, 2006

MEHMET SUCU YAZMIŞ BUGÜN: "Bu kuşak bir başka kuşak"

"ENTERNET" / MEHMET SUCU
Cumhuriyet, 31 Ekim 2006
---------------------------------------------------------------------------------
(Bu yazıda anlatılan "kuşak" aslında hallice geniş bir kesimi kapsıyor. Ama eminim "-Hah, işte tam da '68'i anlatmış" diyenler daha fazladır -benim gibi- belki... "d kuşağı" = "dinozor" eskiden olumsuz bağlamlar içerirdi, "yeniliğe direnç" gibi...
Kimler üstüne alındı, kimler alınmadı, kimler alınanlara alınacak, kimler hiç aldırmayacak bilemem. Ama ben bu yazıyı çok önemsedim ve Sayın Sucu burada kullanmam için izin verdi, içten teşekkürle- A.T.)
---------------------------------------------------------------------------------
Bu kuşak bir başka kuşak

Her şeyden önce onlar mütevazı bir kuşak... Gelişmeye karşı koymadılar, aksine hep açık oldular, sadece yozlaşmaya karşı durmaya çalıştılar. Dürüst olmak adına, öğrendikleri değerlerden ödün vermemek adına dinozor diye suçlanmayı göze aldılar.

Dünyayı değiştirmek istediler. Daha güzel, daha insanca yaşamak, daha mutlu olmak istediler. Geleceğe bağlandıkları idealleri oldu. Bu idealler için kavga ettiler ve ediyorlar.

Hiçbir zaman tatminsiz olmadılar. Yetinmeyi bildikleri gibi istemeyi de ihmal etmediler. Sınırsız bir özveriyle yardımseverliğin ne olduğunu gösterdiler.

Hemen hiçbiri, hiçbir zaman içindeki çocuğu öldürmedi. Muzip bir hınzırlıkla eleştirdiler ve eleştiriyorlar. Hayatın her adımında yaşadıklarını sorguladılar.

Küreselleşmeci değil enternasyonalizmden yanaydılar. Irkçılığa, her boydan milliyetçiliğe karşı dünyanın emekçilerinin eylem birliğini savundular.

Örgütlü olmanın erdemini hep üstün tuttular. Bireyciliğin sekter bir tavır olduğunu vurguladılar. Yeraltında veya yasal mutlaka bir örgütle bağları oldu. Kendilerine ait zamanı bencilce kullanmak yerine kitlesel eylemlerde yer almak onları hep daha çok mutlu etti.

İnterneti siteler içinde daldan dala gezinmek yerine örgütlenmek için kullanmayı da ilk kez onlar denedi.

Dağlarda tek tek ateşleri ilk onlar yaktı. Barikatları ilk onlar kurdu. İnandıkları gibi yaşamayı ilk onlar felsefe edindi.

Emekten yana olmak, halktan yana olmak, emperyalizme karşı olmak en önemli üç kıstasları oldu. Onlar çok politize bir kuşak. Kitaplar üzerine tartışmak, özeleştiri istemek ve vermek gündelik yaşamın olmazsa olmazı onlar için.

Aşk ise politik kavgaların gölgesinde yaşanan şiddetli bir duyguydu. Ancak yaşama hep sevgiyle, tutkuyla bağlıydılar. Daha insancıl, daha yaşanılır bir dünya için çabaladılar. Geleceği kurtaracak olan onlara göre hiçbir zaman para olmadı. Gelecek sadece elbirliğiyle savaşarak daha güzel olabilirdi.

Bu kuşak aslında belirli bir yaş grubunu da temsil etmiyor. Onlara biz 'd kuşağı' diyelim. Yani dinozor kuşağı.

Dinozor birçoklarına göre küçümseme içeren bir kelime.. ancak aslında bize dayatılan yeni yoz yaşam biçimine karşı duran bir avuç insanı tanımlayan bir terim.

Her ne kadar büyüklerimiz dinozorluğu kendilerine ait bir tanım olarak kullansalar da.. hemen her yaş grubundan bu kuşağa mensup insan bulmak çok olası. Kalkın bir çevrenize bakın.. onlardan çok göreceksiniz. Onlardan biri belki bir köşede oturmuş sessizce kitap okuyordur. Belki Taksim'de düzenlenen bir eylemde bağırıyordur. Ya da hemen yanı başınızda sessizce yürüyordur.

Hâlâ birini göremedinizse ve bu gazetede bu yazıyı okuyorsanız en yakındaki aynaya bakın, onu tanıyacaksınız.

Cuma, Ekim 13, 2006

Online NewsHour: Conversation | Turkish Novelist Wins Nobel Prize | October 12, 2006 | PBS

Online NewsHour: Conversation Turkish Novelist Wins Nobel Prize October 12, 2006 PBS

NOBEL GELDİ, HOŞGELDİ!

Georgia Brown, Nobel web sitesinde Orhan Pamuk hakkında bilgi veriyor...
Bu da Orhan Pamuk resmi web sitesi...
"Dışarı"dakiler şaşkın. İçerdekiler de "bileğinin hakkıyla mı aldı, yoksa politik mi"yi tartışıyor...
Ama bu ülkeye bir Nobel gelmesi son derece hoş geliyor kulağa...
Burada Nobel komitesi adına Orhan Pamuk ile yapılan telefon röportajının ses kaydı var: Röportaj
Aynı Röportajın metni ise şöyle:


"Culture means a mix of things from other sources"Telephone interview with Orhan Pamuk immediately following the announcement of the 2006 Nobel Prize in Literature, October 12, 2006. The interviewer is Adam Smith, Editor-in-Chief of Nobelprize.org.
[Orhan Pamuk] – Hello.
[Adam Smith] – Hello, may I speak to Orhan Pamuk please? Hello?
[OP] – Hello.
[AS] – Hello, may I speak to Orhan Pamuk please?
[OP] – Speaking.
[AS] – Oh, my name is Adam Smith and I'm calling from the official website of the Nobel Foundation in Stockholm.
[OP] – Yes.
[AS] – We have a tradition of recording very short conversations with new Laureates immediately after the announcements.
[OP] – OK.
[AS] – So, first of all, many, many congratulations on being awarded ...
[OP] – Oh, thank you very much. It's such a great honour.
[AS] – I gather you're in New York. What were you doing when you received the news?
[OP] – Oh, I was sleeping, and thinking that, in a hour, probably they will announce the Nobel Prize, and then someone would maybe tell me who won it. And then I'm thinking, so what am I going to do, what's today's work? And I'm a little bit sleepy. And then the phone call, and then I'm "Oh, it's already half past seven". You know, this is New York and I don't know the light, so I don't feel pretty ... And I answered, and they said I won the Nobel Prize.
[AS] – That's an extraordinary phone call to receive. There was an enormous cheer went up at the press conference when they announced the prize.
[OP] – Really, of that's great, I'm very happy to hear this. This is great.
[AS] – We've recorded it on the website so you can, when finally you get off the phone you can go and relive the moment.
[OP] – And also I saw so many journalists you know, wanted me to have it, so I'm pleased about that. I'm very pleased about all these details. Thank you very much, sir.
[AS] – You're the first ever Turkish writer to be awarded a Nobel Prize for Literature. Does that give the award a special significance for you?
[OP] – Well, unfortunately, that makes the thing very precious in Turkey, which is good for Turkey of course, getting this prize, but makes it more extra sensitive and political and it somehow tends to make it as a sort of a burden.
[AS] – Yes, because it's been quite a public year for you.
[OP] – Yes.
[AS] – So I imagine this will add to that. The citation for the award refers particularly to your "quest for the melancholic soul of (your) native city", and there's an extremely long tradition of writing about Istanbul, and in praise of Istanbul. Could you describe briefly what it is about the city that has acted as such a strong draw for people's imagination over the years?
[OP] – Well, it was at the edge of Europe, but different. So it was the closest ‘other'. And it was really both close and, in a way, other. Mysterious, strange, uncompromising and totally un-European in ways, although in its spirit there was such a great place for Europe [words unclear].
[AS] – And referring to the phrase "melancholic soul", how would you describe Istanbul to those who've never seen it?
[OP] – I would say that it's one of the early modern cities where modernity decayed earlier than expected. I would say that the ruins of the past gave the city its melancholy, along with its poverty. But then I would also say that it's now recovering from this melancholy, hopefully.
[AS] – And another facet of your writing that was particularly emphasized in the citation, from the Committee, is the way that you deal with the interactions between different cultures. And of course it's a cliché to say that Turkey lies at the crossroads between East and West, but it does presumably offer the perfect vantage point from which to view the cross-cultural interface?
[OP] – This meet of East and West and clash of civilizations, this is unfortunately one of the most dangerous and horrific ideas that have been produced in the last twenty years, and is now serving for... This fanciful idea is now unfortunately getting to be real, and this theory is serving the clash of civilizations and the deaths of so many people.
[AS] – Because historically there has really been much more mixing of cultures than is popularly supposed.
[OP] – Culture is mix. Culture means a mix of things from other sources. And my town, Istanbul, was this kind of mix. Istanbul, in fact, and my work, is a testimony to the fact that East and West combine cultural gracefully, or sometimes in an anarchic way, came together, and that is what we should search for. This is getting to be a good interview by the way.
[AS] – Thank you, that's very kind of you. Many of your characters might be said to embody multiple cultural influences. I mean your writing indicates that they're far from uniformly either Eastern or Western, it's a mix.
[OP] – Yes.
[AS] – Do you write solely in Turkish?
[OP] – Yes. I think I wrote some six or seven articles in English, in international magazines, in Times Literary Supplement, in Village Voice.
[AS] – So there are presumably ...
[OP] – But of course I'm a Turkish writer, essentially, and live in the language. Language is me, in a way. Really, I feel it.
[AS] – Right, and there are ideas that you can express in Turkish, I assume, that would be very hard to capture in other languages?
[OP] – Exactly. Because thinking is composed of two things; language and images, and then yeah, half of thinking is the language. I agree, yes sir, please ask the question.
[AS] – Well, could you give an example of a concept that ...
[OP] – Wow! I can of course, but not on the day that I have received the Nobel Prize.
[AS] – That's fair enough, you don't really have to answer any questions on the day you receive the Nobel Prize.
[OP] – Yeah, OK.
[AS] – You can say anything you like.
[OP] – OK, thank you very much sir.
[AS] – So then an easy question. I mean the award will encourage a lot of new readers to dip into your work for the first time. Where would you recommend they start? What would you suggest to people, and also ...
[OP] – Oh, depending on the reader of course; the reader who buys books because the writer has received the Nobel Prize should start with My Name is Red. The reader who has already read that book should continue with The Black Book. The reader who is interested in more contemporary issues and politics should go ahead with Snow, so forth and so on.
(Burada araya girip kısa bir çevirelim: AS Pamuk'u ilk kez okuyacak dünya vatandaşlarına tavsiyesini soruyor. O da Nobel'i aldığı için "Benim Adım Kırmızı"dan başlanabileceğini belirtip, onun okuyanın ardından KAra Kitap'ı okumasını salık veriyor. Daha çağdaş sorunlarla ilgilenenlere ise "KAr"ı tavsiye ediyor)
[AS] – Wonderful, wonderful. And if your readers are lucky enough to be able to read in multiple languages, but can't manage Turkish, do you have a recommendation for which language most excellently captures the spirit?
[OP] – Of course English is the world's language now, and that's the language I've been checking my books with, and I'm proud with my translator and I'm also confident. So, basically English translations.
[AS] – OK, thank you very much.
[OP] – Thanks, as you see I'm a dutiful good boy, I did my homework very well now.
[AS] – Very well indeed! No, I'm thrilled with your cooperation. Thank you very much.
[OP] – Bye, bye. I'm have to hang now because my agent is calling and others, so many responsibilities that I have to address.
[AS] – Of course, quite so, thank you for sparing the time. See you soon, bye, bye.
[OP] – OK, bye, bye.

İFSAK 1. Uluslararası İstanbul Fotoğraf Bienali devam ediyor!

İFSAK'ın 20 senelik Fotoğraf Günleri tecrübesinin üzerine inşa ettiği ilk "Fotoğraf Bienali", 15 Eylül – 31 Ekim 2006 tarihleri arasında. Fotoğraf Bienali'nin bu seneki teması, "Kent: Kaos ve Büyü". Sergiler, tarihi Darphane-i Amire binaları, Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi, Kargart, Taksim Sanat Galerisi, Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisi, Ahmet Yıldırım Şehir Hatları Vapuru ve İstiklal Caddesi gibi pek çok mekanda takip edilebiliyor. Fotoğraf Bienali, sergilerin yanında, dünyaca ünlü fotoğraf sanatçılarının atölye çalışmalarına yer vermeye devam ediyor.

Ana Mekan: Tarihi Darphane-i Amire binaları, Sultanahmet
Sultanahmet'teki tarihi Darphane-i Amire binalarında, Magnum üyesi Gueorgui Pinkhassov'un "Sightwalk / Seyir Yürüyüşü" sergisi, Michal Macku, Keith Gerling ve Sandy King'in alternatif teknik sergileri, Vehbi Koca küratörlüğünde gerçekleşen "Kent: Kaos ve Büyü" (David Bate, Mitra Tabrizian, Bianca Kadic, Zadoc Nava, Anna Sherwin ve Vehbi Koca'nın fotoğraf ve videoları), Ceyiz Makal ve Nezaket Tekin'in fotoğrafları ve "Zincirleme" fotoğraf sergisi izlenebilir. Darphane-i Amire İstanbul Sokağı'nda ise, Murat Germen'in küratörlüğünü yaptığı "Kent ve Aidiyet" görülebilir.

Ahmet Yıldırım Şehir Hatları Vapuru
Darphane-i Amire'den sonraki durak, Karaköy-Kadıköy seferi yapan Ahmet Yıldırım Şehir Hatları Vapuru'ndaki "Şehir Hayali, Hayali Şehir" olabilir. Haluk Çobanoğlu'nun küratörlüğünü yaptığı proje kapsamında, Asya ile Avrupa arasında gidip gelen vapurda, Alexandra Boulat, Dario Mitidieri, Jonas Bendiksen, Nicos Economopoulos, Stanley Greene ve Gökşin Varan'ın "masal" şehirlerden büyülü fotoğrafları sergileniyor.

Kargart
Kadıköy'e doğru devam edilirse, Kadıköy-Pendik minibüslerinde sergilenen, minibüsleri, şoförleri ve yolcuları, minibüs içindeki gündelik hayatı anlatan Fatih Pınar sergisi takip edilebilir. Kargart'a uğranırsa ise, Lana Slezic'in "Afganistan'da Kadınlar" başlıklı etkileyici çalışmasından bir seçki ile, Sisli Ayna (Bir düş, altı düşünüş) ve 24 fps (Hakan Babacan) görülebilir.


İstiklal Caddesi: "Fanus"
İstiklal Caddesi'ne çıkınca ise, Ömer Orhun'un küratörlüğünü üstlendiği "Fanus", izleyiciyi karşılıyor. Sergi, İstiklal Caddesi boyunca yürürken tellerde asılı fotoğraflara bakarak izlenebiliyor.


Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi, Beyoğlu
İstiklal Caddesi'nde yürürken, Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi'ndeki Alexander Rodchenko sergisi ziyaret edilmeli. Rus avangardının en önemli temsilcilerinden Rodchenko'nun eserleri, MIR Trade AG'nin desteğiyle, Türkiye'de ilk defa sergileniyor. 1891-1956 yılları arasında yaşayan sanatçının fotoğraflarının orijinal baskıları, 28 Ekim'e kadar Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi'nde görülebilecek.


İFSAK Sergi Salonları
Taksim'e gelmişken, İFSAK Sergi Salonları'ndaki Galina Manikova sergisiyle Bekir İnce ve Çağatay Göktan'ın çalışmaları izlenebilir.

Taksim Sanat Galerisi
Taksim Sanat Galerisi'ndeki "İstanbul'la Buluşma" ve "Prens Adaları" sergileri, İFSAK'ta bir araya gelen fotoğrafçıların birlikte ürettikleri projeler. İlteriş Tezer Atölyesi'nin "İstanbul'la Buluşma" sergisi ve İbrahim Zaman'ın küratörlüğüyle İstanbul'u Fotoğraflayanlar Grubu'nun gerçekleştirdiği "Prens Adaları", İstanbul'a yeni bir gözle bakan projeler.

Timurtaş Onan ve Sadık Demiröz küratörlüğündeki "Açık Alanlar, Parklar ve Meydanlar sergileri" ise, Ekim ayı boyunca şehrin çeşitli yerlerindeki sürprizli etkinliklerle devam edecek.

Fotoğraf Bienali kapsamındaki ortak etkinliklerden "Çocukların Gözüyle…" Odakule'nin karşı duvarlarında devam ediyor. İnta Ruka sergisi ise, İstanbul Fotoğraf Merkezi'nde. Paralel etkinliklerden EPSON Fotoğraf Ödülleri sergisi, Goethe Institut – Teutonia Haus'ta izlenebiliyor. Timurtaş Onan'ın "Beyoğlu Geceleri" sergisi ise, Fransız Kültür Merkezi'nde 3-27 Ekim tarihleri arasında görülebilecek.

Fotoğraf Bienali eş sponsorları Sony ve a DSLR-A100 işbirliğiyle gerçekleştirilen "DSLR-A100 Performans: Haliç'te Bir Gün", Metro City alışveriş merkezinde 31 Ekim'e kadar devam edecek.

6-8 Ekim'deki Uluslararası Fotoğraf Forumu, Victor Burgin, David Bate ve Laura Padgett gibi fotoğraf sanatçıları ve akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşti. Forumda konuşulanların tam metinlerinden oluşan kitap, 2007 Haziran'ında yayımlanacak.

Ayrıntılı program ve içerik, www.ifsak.org.tr/bienal adresinden takip edilebilir. Broşür ve kitapçık, İFSAK merkezi, Darphane-i Amire ve Karşı Sanat Çalışmaları Galerisi'nden edinilebilir. "Fanus" sergisinin kataloğu da aynı mekanlardan temin edilebilir.

İFSAK
İstiklal Caddesi Ayhan Işık Sokak No: 34 / 2 Beyoğlu
212 245 34 60 bienal@ifsak.org.tr

Perşembe, Ekim 12, 2006

ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ GENEL MERKEZİ’NDEN DUYURU VAR:

Dünyadaki sayılı Sümerologlardan biri olan 93 yaşındaki bilim kadını Muazzez İlmiye Çığ’a, “Vatandaşlık Tepkilerim” isimli kitabında başörtüsünün ilk olarak Sümerlere dayandığını yazdığı için dava açılmıştır. Çığ’ın yazdıkları kendi uydurmaları değil Sümer tabletlerinin bilimsel çevirisidir.

Çağdaş Türk bilim kadınlarının en değerli temsilcilerinden biri olan ve “tarihsel gerçekleri” yazdığı için kendisine dava açılan Çığ’a, derneğimiz tarafından Atatürk’ün 125. yaşı anısına, bir Atatürk kızı olarak “Çağdaş Yaşam Ödülü” verilecektir.

14 Ekim 2006 Cumartesi Saat 14.00
İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri’nde

değerli basın mensuplarımızdan, aşağıdaki programla yapılacak etkinliğimizi izlemelerini ve yayın organlarında yer vermelerini bekliyoruz.

Saygılarımızla,

PROGRAM

14.00 – 14.10 Açılış ve saygı duruşu

14.10 – 14.20 Açılış Konuşması
Prof. Dr. Türkel Minibaş, ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı

Konuşmacılar
14.20– 14.40 Necdet Sakaoğlu, Tarihçi, yazar
14.40 – 15.00 Yard. Doç. Dr. Firdevs Gümüşoğlu, MSÜ Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi

15.00– 15.10 Prof. Dr. Türkan Saylan tarafından
Sayın Muazzez İlmiye Çığ’a ödülün verilmesi

15.10 Sayın Muazzez İlmiye Çığ’ın kitaplarını imzalaması...

Cuma, Ekim 06, 2006

“AVRUPA NEREDE BAŞLIYOR BURADA MI ORADA MI?”

Geniş toplum kesimlerinin katılımına açık ve sürdürülebilir projeler ile, kurulduğu bölge olan Haliç ve çevresinde yaşayan gençlere kültür sanatla dolaysız iletişim kuracakları bir ortam sunmaya hazırlanan santralistanbul; Fransa, Bulgaristan ve İtalya ortaklığıyla “AVRUPA NEREDE BAŞLIYOR BURADA MI ORADA MI?” başlıklı uluslararası bir tiyatro projesine imza atıyor. Proje, somut sanat çalışmaları yoluyla değişik sosyal kesimlerden gelen gençleri bir araya getirecek. Projede öncelikle sosyal olarak ihmal edilmiş bölgeler hedefleniyor.


“Avrupa Nerede Başlıyor Burada mı Orada mı?” adlı proje Image Aigue Tiyatrosu (Fransa) öncülüğünde, Türkiye’den santralistanbul, Bulgaristan’dan Gençlik ve Spor Sahne Ajansı ve İtalya’dan Palermo Fransız Kültür Merkezi ortaklığıyla gerçekleştiriliyor. Kültürlerarası tiyatro çalışmaları yoluyla toplumda duyarlılık yaratmayı hedefleyen projenin ilerleyen aşamalarında Yunanistan, Makedonya, İspanya ve İngiltere’nin de katılması bekleniyor.

Proje; Fransa, Türkiye, Bulgaristan ve İtalya’da özellikle sosyal ve ekonomik yönden gelişmeye muhtaç bölgelerde gençlere tiyatro eğitimi vererek yerel bilinci geliştirmeyi ve çoktaraflı bir perspektiften yerel çalışmalar yürütmeyi amaçlıyor. Proje kapsamında dört ülkede gerçekleştirilecek atölye çalışmaları ve seminerler Ocak 2007’de başlayıp, Nisan 2008’e kadar devam edecek. Bu süreçte, merkez ve çevre arasında coğrafi ve sosyal etkileşimi sağlamak ve ihmal edilmiş bölgelerdeki nüfusu tiyatro yoluyla görünür kılmak öncelikli amaçlar arasında bulunuyor.

Gençlere, deneyimleyerek öğrenme metoduyla eğitim vermeyi hedefleyen proje, yenilikçi ve katılımcı bir sosyal laboratuvar görevi yapacak. Tiyatro ve sanat aracılığıyla gençlerle toplum arasında bir diyalog oluşturmayı amaçlayan çalışmalarda, gençlerin yanı sıra çocuklar, yaşlılar ve engelliler de hedefleniyor. “Avrupa Nerede Başlıyor Burada mı Orada mı?” adlı proje, sürdürülebilir ve somut bir Avrupa projesi olması açısından Türkiye ve Bulgaristan’ın Avrupa Birliği üyeliğiyle ilişkili olarak da önem taşıyor.

Projenin öncüsü Image Aigue Tiyatrosu yöneticileri Christiane Véricel ve Nicolas Bertrand, 10-11 Ekim tarihlerinde, santralistanbul ve çevresini ziyaret etmek, İstanbul’da projeye konu olabilecek bölgeleri tanımak ve bazı kültür yöneticileriyle görüşmek amacıyla, santralistanbul’un davetlisi olarak İstanbul’da olacak.

Image Aigue:

Image Aigue Tiyatrosu, 23 yıl önce Christiane Véricel tarafından 10 kadar aktör, müzisyen ve sahne sanatçısının bir araya gelmesi ile kuruldu. Image Aigue’yü orijinal kılan iki özellikten biri; oyunların önceden yazılmış senaryolara değil, müzik, metin ve imajların kombinasyonuna dayalı olması. Diğer özellik ise; her yapımda, dünyanın çeşitli uluslarından, kimi Fransa’da kimi Fransa dışında yaşayan göçmen çocuk ve gençlerin kendi dillerini konuşarak sahne almaları. Tüm oyunlarda, oyunculara kendi kişiliği ve kültürü ile yer alma imkanı sağlanıyor. Oyunlarda iletişim; ifade, vurgu, müzik, hareket ve duygular yoluyla sağlandığı için sahnede on hatta daha fazla farklı dil konuşulsa da seyircilerde anlama güçlüğü yaşanmıyor.

Image Aigue, tiyatroyu dünyaya açılma mekanı olarak tanımlıyor. Sahnede ve sahne çevresinde; sanatçıları, genç oyuncuları, aileleri, çocukları, biliminsanlarını, öğretmenleri, kültür profesyonellerini ve dünyanın çeşitli ülkelerinden insanları tiyatro yoluyla buluşturmayı amaçlıyor.


Arzu A. Girgin, Istanbul Bilgi Üniversitesi, Halkla İlişkiler Müdürü
aaslan at
@bilgi.edu.tr


SORU: http://www.santralistanbul.com/ niçin hala "yapım aşaması"nda?

Pazartesi, Ekim 02, 2006

Belgesel Festivali'nin bitimine 3 gün kaldı...

9. Uluslararası 1001 Belgesel Festivali kapsamında, Enis Rıza'nın "Bir Yurt Edinmek"ini izledik dün gece...
Belgesel seyrederken de ağlanır mı?
Kayaköy'lü Ayşe Nine'nin "çok zor gittiler, giderken buradaki topraklardan alıp koyunlarına koydular" deyişini izlerken... ben tutamadım gözyaşlarımı...
Filmin sonunda, Enis'in ekibini alkışlatması sırasında bir de...

Festival'in 3 gün kaldı bitimine...
Program için başlığa tıklayabilirsiniz...