Çarşamba, Ağustos 29, 2007

"SIFIR DEDİĞİMDE"

Sıfır Dediğimde

"Online cemaat kurup altyapıyı oluşturdu filmini sonra çekti" 28.08.2007 /

“Sinema ile uğraşmak isteyen genç bir insan, prodüksiyon firmalarının kapısını çalamaz, çünkü alacağı olası cevabın cesaretini kırabileceğini bilir” diyor Gökhan Yorgancıgil. “Sıfır Dediğimde” adlı filmin yazarı ve yönetmeni olan Yorgancıgil, Türkiye’de yeteneklerine rağmen bir film yapımında yer alamayan birçok insan olduğuna inanıyor. Yorgancıgil, gençlerin, önlerindeki bariyerleri aşmaları için internetin varlığının önemine vurgu yapıyor.

“Web-günlüğümüzde birçok yetenekli insan var. Yetenekleri gerçek. Ne yazık ki bugün sinema alanında çalışan birçok deneyimli senaryo yazarında bile bu ölçüde bir yenetek bulamazsınız” diyen Yorgancıgil'in Türk sinema sektörü için endişe duyduğu açıkça görülüyor. Yönetmen, internetin sinema sektörüne taze kan ve yetenek sunabileceğine inanıyor.

“Sıfır Dediğimde” yönetmen Yorgancıgil’in ilk uzun metraj filmi. Filmi çekme fikri bir psikolog arkadaşının anlattığı hikâye ile ortaya çıkıyor. Hikâye stajyer bir doktorun hipnoz ile ilgili yaşadığı deneyimi içeriyor.

Filmin konusu hipnoz

Filmin konusu hipnozun polisiye türlerde sıkça başvurulan bir yöntem olduğu düşünüldüğünde, "Sıfır Dediğimde"yi diğerlerinden ayıran nokta, daha önceden birbirini tanımayan birçok insanın filmi yapmak için ortak bir çalışma yürütmesi. “Çalışanların hepsinin ya da çoğunun hazır bulunduğu bir gurubuz" diyor genç yönetmen ve internetteki web-günlüğünde sinopsisi paylaştıklarını aktararak "Sonra beklemedikleri bir şeyler oldu. Filmin web sitesi ekseninde senaryonun, film karakterlerinin, Türk sinemasının ve sinema dilinin tartışıldığı bir sosyal çember oluştu. On-line bir sistemimiz var, film internette şekillendi, yazımından senaryosuna ve yapım kararlarına kadar" diye konuştu.

Online kullanıcılara, web-günlüğü yazarlarından gelen geri beslemelere göre hikâyeyi nasıl devam ettirebileceğini soruyor, onların fikirlerine göre de hikâye şekilleniyor. “Kullanıcılardan gelen fikirlerden oluşan bu veri tabanına dayanarak ana hikâyeyi yeniden şekillendirdim. Web-günlüğü yazarlarımızdan gelen bütün katkıları hikâyede kullandım” diyor genç yönetmen tebessümle.

2 Kasım'da gösterimde

Ekip, filmi neredeyse 6 ay önce kaba kurgusu bittiğinde test izleyicisine gösterdi. Çok farklı kesimlerden gelen 100 kişilik test izleyicisine anket soruları sorduklarını belirten Yorgancıgil, “Böylesine odaklanmış bir grup çalışması yapan ilk ekip olduğumuza inanıyorum” diyor ve ekliyor: “Şimdi bu ankete verilen cevapları dikkate alarak son düzenlemeleri yapıyorum.”

Yorgancıgil, şimdi filmine seyirciden gelecek tepkiyi bekliyor. Filmin artık kendi çocuğu olduğunu ve bu nedenle objektif değerlendiremediğinden şikâyet ediyor. “Proje üzerinde bu kadar çok çalışmışken, daha fazla objektif bir göz ile bakamam. Seyirci değerlendirmeyi yapacaktır” diyor ve gösterim için çok heyecanlı olduğunu belirtiyor.

"Sıfır Dediğimde" son aşamasında ve yaklaşık 90 dakika sürüyor. 2 Kasım 2007’de Türkiye genelinde 70 kopya ile gösterime girmesi bekleniyor.

(Özetlenen Haber: Yasemin Sim Esmen)
http://www.sifirdedigimde.com/

Pazar, Ağustos 05, 2007

BİRAZ ERKEN DEĞİL Mİ SAMİH ?

Aptalca bir başlık bu ama başkası da gelmedi içimden...

Az önce Enis Batur e-haber listesine düşen "Başsağlığı" başlıklı bir mesajdan sonra Radikal'de acı haberin ayrıntısını okudum...
Onunla "kültür mirasının korunması" projelerinin kimilerinde birlikte çalışmıştık...

Kültür Bakanlığı Merkez Restorasyon Laboratuvarında çalıştığı yıllarda, ben Güneş'te "Tarihi İstanbul Çeşmeleri Kurtarılmalıdır" kampanyasını yürütüyordum. İkide birde "bozacaksınız o çeşmeyi temizletelim derken" diye yaptığı çıkışlara ne kadar da "bozulurdum"! "Tam bürokrat tavrı işte ne olacak zaten?" Sonunda Cevat Erder hocanın tavsiyesiyle çeşmeleri sadece yumuşak fırça ve arap sabunlu suyla yıkatmaya başladığımızda, Samih ile ilişkimiz de dostluğa dönüşmüştü. Daha sonra "Tarih İçinde Bursa '85", "Milli Saraylar Sempozyumu" projelerinde gönüllü işbirliği yapmıştık...

Bir yaz tatilinde Gümüşlük'te "Sisiphos" motelin önünde batan güneşi izlerken rastlaşmıştık, karısı ve güzel kızıyla birlikteydi... Konuştukça başka ilginç rastlantılar ortaya çıkmıştı... Kuzguncuk'ta aynı evde oturmuş olmamız gibi... Abidin Mortaş yalısında, bizim kiracısı olduğumuz daireye daha sonra onlar taşınmış...

Şimdi bir anda bütün bunlar geçiverdi aklımdan...

Ailesine ve onu seven herkese sabır dilemek... Bir de yarın öğlen Erenköy'e, Galip Paşa Camii'ne gitmek, sonra da onu unutmamak ve unutturmamak... Başka ne yapabiliriz? Hiçbirimiz kazık çakacak değiliz elbette ama sanki erken gittin Samih...
Uffff...