Cumartesi, Eylül 07, 2002

“Kilimwomen”...




“Kilimwomen” diye bir web-kütüğü ile karşılaştım. Kapadokya, Ortahisar’dan iki kızkardeş; Hatice ve Sultan, “Kilimwomen” sitesinde, düzgün bir İngilizce ve pırıl pırıl fotoğraflarla, bir taraftan aile yaşamlarından kesitler verirken, bir taraftan da Ortahisar’ı ve yörenin kilimlerini tanıtıyorlar. “Kilimin öyküsü”nü adeta bir Önder Küçükerman kitabından taranmış gibi; bir uzaktan, bir yakından anlatan, sistemli, albenili sayfalar. “Nasıl olmuş da bu ekip bu kadar ustaca...” derken Amerikalı Barbara (Sher) çıkıverdi altından...

Efendim, Barbara’nın yolu 1997’de Kapadokya’ya, Ortahisar’a düşüyor. Burada hem doğaya, hem de kilimlere aşık oluyor. Ne ki, bunları vaktiyle dokuyan Ortahisar’lı kadınlar, kilimleri pazarlayan aracı-toptancıların kendilerine çok az para vermesinden yılarak, bu işten artık vazgeçmişler. New York’a döndükten sonra, “Neden” diyor Barbara, “fakirlikten helâk olan Ortahisar’lı kadınlar, kendi dokudukları kilimleri internet üzerinden kendileri satmasın, neden bu sanat böyle göz göre göre ölsün?” 64 yaşındaki Barbara kolları sıvıyor. Dostlarından 4-5 bin dolar para toplayıp, önce “Kilimwomen” (=”Kilimcikadınlar”) adını vermeye karar verdiği web sitesi için iyi bir tasarımcı ile anlaşıyor, sonra da elinde bir iki dizüstü bilgisayar, tekrar Ortahisar’a gelip, yerleşiyor. Amacının ne olduğunu, sistemin nasıl işleyeceğini, sitesinin “Barbara’nın Rüyası” sayfasında dile getiriyor. Erişebildiği kadar çok sayıdaki “kâr amacı gütmeyen” kuruluşla iletişim ağları kuruyor, destek istiyor. Bu arada kilimci kadınlar yeniden örgütlenirken, bir de “Kilim/e-Ticaret” okulu da kuruluyor. Sistem çalışmaya başlayınca, Barbara da New York’a geri dönüyor. İşte Hatice ile Sultan, bilgisayarı, internet kullanmayı, web kameraları aracılığıyla kilim dokumasını ve de e-ticareti öğreten bu okulun ilk mezunları! Barbara’nın başlattığı site, şimdi onların web-günlüğüne eklemlenmiş.
Hatice Internet'e bağlanmayı da öğreniyor...

Bu proje, 70’ine yaklaşmışken, Barbara’ya bambaşka bir yaşam biçimi getiriyor: “Asya ve Ortadoğudaki Küçük Köylerde Yaşayan Kadınlara E-Ticaret Öğretmek” başlıklı bir toplumsal sorumluluk platformu . Barbara, bu kez kendi web sitesi ve elektronik bülteni üzerinden dünya ile iletişime geçiyor. Şimdiki “rüya”sı Nepal, Kamboçya, Hindistan, Filipinler’i de kapsıyor. Amaç yerel kültür mirası korunup yaşatılırken, -onu en çok üreten- kadınları bilgisayar okur-yazarı haline getirip, ekonomik açıdan kalkındırmak.
Barbara’nın rüyası bir yana, gelelim bizim siyasal partilerin Türkiye’yi “Bilgi Çağı”na taşımak için rüya veya stratejilerinin ne olduğuna. Bunu hiç bilmiyoruz. Biliyor muyuz? “E-Türkiye+” projesinin zamanlama durakları birer birer doluyor, ortada hâlâ göze görünen bir gelişme yok. Proje zaten kamu-yerel-sivil işbirliği ile bir “seferberlik” gerektiriyor. Bakalım şimdi, Eylül ortasında kültür mirasını korumak için örgütlenmiş Tarihi Kentler Birliği’nin Edirne toplantısı var. Bu kez Türkiye Bilişim Vakfı da davetli. Bu örnekten orada sözedilmesi iyi olabilir. Bakarsınız, elele verilmiş, seferberlik için gereken ilk adımlar orada atılmış. Bu da benim rüyam işte...

YAYIN: 29 Ağustos 2002, Milliyet Kültür ve Sanat Eki


Hiç yorum yok: