Cumartesi, Haziran 10, 2006

"TANRIM, BANA BİRAZ BAYAĞILIK VER!"

Çöl

Bugünün unutma ikliminde bayağılık, şımarıkça kendi kriterini dayatıyor, bunu onaylayıp normalleştirme işi de coşkun budalalara kalıyor. Geçmişin yapıtlarını kırıp, bozup, tahrip eden bu çeşit unutturmanın, kültürün ölümü demek olduğunu görebilmek gerekiyor. Ama geveze kolektifi içinde yer almanın akıl gücünü ve yeteneği pek iyi tasvir eder sandığı ve her koşulda yetenekli olduğuna inanmış o ruh, geçmişin büyük yapıtlarının bugüne ilişkin bir kültür kriteri olamayacağı düşüncesini alttan alta yürürlüğe sokmanın, hor gördüğü baba evini kırıp döken şımarık çocuk edasından bir farkı olmadığını kavrayabilecek ruhlardan değil. İyi ama bugünün dünyası bir 'kültür üretim alanı’ olarak sadece bu şekilde ölmekte olan bir kültüre mi müsait? Yayınevlerinin, gazetelerin, dergilerin, salonların, sinemaların varlığı, döküp saçan şımarık bir çocuğu beslemeye mi yarıyor yalnız?..

O halde, dünya bir çöl! Bu kültür çölünden, canlı bir dünya manzarası gösterecek olan yeni hayata nasıl kavuşmalı? İmdat aranacak yol neresidir? O yolu bir an evvel bulmalı! Yoksa bu çöl, uzayan bu kavuşma anı, en iyilerin, kendilerine en çok güvenenlerin cesaretini kıracak; kafasında sürekli bir canlı dünya manzarasıyla yaşayıp sürekli bir çöle mecbur kalanlar için Mirabeau’nun yakarışını paylaşmaktan başka bir seçenek kalmayacak yoksa: “Tanrım, bana da biraz bayağılık ver!”
* * * * *
"Kültürün ölümü" başlıklı, Göksel Aymaz imzalı bu yazı Milliyet Sanat'ta yayınlandı. Yazının tamamı için başlığı tıklayabilirsiniz...

Hiç yorum yok: